28 Haziran 2008 Cumartesi

LAZERLE SİVİLCE TEDAVİSİ

Sivilceleri sıkmamak en doğrusudur. Sıkılan sivilceler iltihaplanıp daha da içinden çıkılmaz ve şiddetli reaksiyonlara sebep olabilir. Sivilce izi; sivilce tedavisi eksik kalmış sivilceler sonrasında ciltte oluşan lekeler, çökme ya da çıkıntılar şeklinde gözlenebilir. Bu izler cilde pürüzlü bir görünüm de kazandırabilir. Bu görünüm kozmetik olarak rahatsız edicidir.

Bu tür izler genellikle yüz bölgesindedir ve kişinin sosyalleşmesini bozan, kendine güvenini azaltan psikolojik sorunlara bile neden olabilir. Sivilcelerin kendiliğinden geçmesini beklemek ya da reçetesiz ilaç ve benzeri karışımları kullanmak sivilceleri daha da kötüleştirecektir. Dermatoloji uzmanlarına ulaşarak tedaviye başlamak en doğru yaklaşımdır.

Gebelik Çatlakları
Gebelik döneminde karın derisinin gerilmesine bağlı ciltte izler oluşabilir. Gerilimin yanı sıra değişen hormonal dengelerde iz oluşumunu hızlandırır. Gebelik çatlaklarında bu güne kadar bilinen etkin bir tedavi şekli yok idi. Günümüzde bu izlerin tedavisinde fraksiyonel lazerler kullanılmaya başladı.

Ameliyat Yara Yanık İzleri
Deriye yapılan her türlü kesi yaralanma iz oluşumu ile sonuçlanabilmektedir. Bu izler cildin yarayı iyileştirme sürecinde oluşan normal cilt reaksiyonudur. Bazen bu reaksiyon bazen çok güçlü olur ve ciltte çirkin gözlenen bir iz tıbbi adı ile skar oluşur. İz oluşumunu yara iyileşmesi sırasında oluşabilecek iltihap artırabilir.

FRAKSİYONEL LAZERLER İZLERİ NASIL İYİLEŞTİRİYOR?
Fraksiyonel lazer; sivilce, yara, yanık, ameliyat izlerinin ve gebelik çatlaklarının tedavisine yepyeni bir boyut kazandırmıştır. Cildin kusurlu alanlarını derinlemesine ama kontrollü bir şekilde etkileyerek izleri siler veya küçültür.

Yüzeyden gönderilen topluiğne ucundan küçük lazer ışınları, derinin alt tabakalarına ulaşarak, iz görünümüne yol açan bozuk bağ dokusunu tahrip eder ve beraberinde genç ve sağlıklı doku oluşumunu başlatır.

Yeniden oluşan kollajen ve örtücü epitel ciltteki izin yerini alır. Bu yöntemle ortalama 3–6 seans sonrası sivilce izlerini %50–80 oranında azalmak mümkündür.

Uygulamadan sonra güneş yanığına benzer bir görüntü ortaya çıkar. İlk birkaç saat kızarıklık, ertesi gün yerini pembeleşmeye bırakır. Sonraki birkaç gün çok ince güneş yanığı sonrasına benzer soyulma olur.

İşlemin ertesi gün hasta işine dönebilir, isterse makyaj yapabilir. İşlem sonrası dönemde güneşten korunmak ve yüksek faktörlü güneş koruyucusu kullanmak gerekir. Fraksiyonel lazer sonrası, cilt daha parlak ve canlı bir görünüm alır. Cildin gerginliği artar, gözenekleri sıkılaşır. İnce izler azalır, derin izler yüzeyselleşir. Ciltteki renk ve ton farkları azalır. n tedavisinde bu yeni lazer sistemi yaygın olarak kullanılmaktadır. Daphne lazer merkezlerinde bu tedavinin ayrıntılarını doktorlarımız ile görüşerek edinebilirsiniz.

24 Haziran 2008 Salı

2008 nişan elbiseleri,abiye giysi,güzel nişan elbiseleri,naşan giysisi,nişan elbisesi,nişanda giyilecek elbise,nişanda giyilecek giysi,nişanlık modell








Mayo Seçiminde Dikkat Edilmesi Gereken Kurallar



Mayo seçmenin püf noktaları…

Mayo ve bikini modelleri bir bir vitrinleri süslemeye başladı. Peki plaj alışverişinizi yaparken nelere dikkat edeceğinizi biliyor musunuz? Milyonlar verdiğiniz mayonuzu kısa sürede emekli etmemek için, yazımıza bir göz atın.

Kış biter bitmez, aklımıza gelen ilk şey yaz tatili olduğundan henüz havalar ılınmaya başlamadan “Bu vücutla nasıl mayo giyeceğim” diye hayıflanmaya başlarız. Tabii ki işin en etkili yolu yaza kadar diyet yapmak. Ama o treni kaçırdıysanız, şu an tek şansınız mayonuzun vücudunuzu güzel göstermesi olacak. En güzel taraflardan en sorunlu bölgelere kadar vücudunuzun her santimetrekaresinden haberdarsanız sorun yok. Eğer öyleyse doğru yoldasınız; zira önerilerimizi doğru bir biçimde uygulayabilmeniz için öncelikle vücudunuzu çok iyi tanımanız gerekiyor. Sonuç olarak ‘nasıl mayo giyeceğim’ diye hayatı kendinize zehir etmeyin. Biraz “illüzyon” gözleri gayet güzel boyayabilir.

HANGİ VÜCUDA HANGİ MAYO?
* Boyuna çizgili mayolar zayıf gösterir! Deneylerle kanıtlanmıştır…

* Altı kaval üstü şişhane biçiminde dengesiz bir vücut yapınız varsa, vücudunuzun bu birbirinden tamamen farklı iki bölgesini bikini ile iyice ortaya çıkarmaktansa, tek parça ve dikine derin kupları olan mayoları denemelisiniz. Bikini, alt ve üst olarak vücudu böler. Önerdiğimiz mayo ise sağ ve sol olarak bölecektir; kimsenin de sağ tarafının solundan çok daha şişman olabileceğini düşünmüyoruz açıkçası!

* Zayıflıktan yakınanlar da var hayatta. Çok zayıfsanız, bu durumu kamufle etmek için iri desenli mayoları tercih edin.

* Açık renk mayolar olduğunuzdan daha kilolu, koyu renk mayolar ise daha zayıf görünmenizi sağlar.

* Geniş kalçaları saklamanın en ideal yolu dikkati göğüslere çekmektir. Açık renkler daha çok dikkat çekeceği için üst kısmı açık, alt kısmı koyu renk ve desensiz olan mayolar hem göğüslerinizi olduğundan daha iri gösterir, hem de gözleri kalçalarınızdan uzak tutar.

* Göbekli iseniz üçgen bikini giymeye kalkmayın, tüm dikkatleri hiç istemediğiniz bir biçimde üzerinize çekersiniz. Düz renk mayoları tercih edin. Desenli bir model giyerseniz, göbek kısmınızdaki desenler balon üzerind


eki resim misali irileşeceği için yine dikkatleri göbeğinize çekmiş olursunuz.

* İri göğüslerinizi saklamak istiyorsanız, üçgen bikinilerden kaçınmalısınız. Bikini üstlerinin altlara göre daha koyu renklerde olması, göğüsleri biraz daha küçük gösterir. İşte altın kural: İri göğüs sahipleri, daha düzgün bir görüntü için, kesim nasıl olursa olsun balenli modelleri tercih etmeli. Bu arada iri desenlerden de kaçınmak gerekiyor.

* Küçük göğüslü kadınlar son yıllarda yeniden moda olan boyundan bağlamalı üçgen bikinileri rahatlıkla giyebilir ve 75 ile 85 hissi yaratabilirsiniz. Geometrik desenler ya da çiçek desenleri de sizin için ideal. Ancak elde 75′i bile doldurmayacak kadar az malzeme varsa, içi dolgulu push-up üstleri kullanmaktan başka çareniz yok. Bu arada straplez bikini üstleri küçük göğüslü kadınlarda çok hoş duruyor

ENGİNAR




Tanimi :
Botanik Bilgisi
Ilkbaharda çikan yazin müjdecisi bir bitkidir. 50 - 100 cm ye kadar boylanan çok yillik otsu bir bitkidir.Kalin bir gövde ve bu gövdeden uzayan sürgünleri(çiçek saplari) vardir. æ#65533;içekler, mor renklibir grup halinde ve bir bas seklinde toplanmislardir. Yapraklardüz yada çok parçali, sapsiz, gri - yesil renkli veyumusak dikenlidir. Her çiçek sapinin ucunda 3 - 10 arasinda yumrusu bulunur. 10 - 13 cm çapa kadar büyüyebilen bu kellelerin etrafi birbiri üzerine binmis morumsu - yesil yapraklarlasarilmistir. Bu yapraklar koparilip açilinca dipteki çiçek tablasinin üzerinde mavi renkli yüzlerce çiçek görülür. Enginarinyenen kismibu etli çiçek tablasidir. Bitkinin sürgünleri yani çiçek saplari da tazeyken yenilebilir. Nemli havayi sever, en iyi yetistigi sicakliklar 15 - 18 derecelerdir. Ilkbaharda bitkinin yumrulari yeterli iriligeulasinca geciktirilmeden kesilerek hasat edilmelidir yoksa kartlasir ve acilasir.

Faydalari :
Cynarin içerigi dolayisiyla karaciger ve safra kesesini destekler. Safra salgilarini arttirir, sindirimi kolaylastirir.Ayrica yag dokusunun eriyerek kana geçmesini engeller. Kandaki yag ve kolestrol seviyelerini düsürür. Bünyesindeki linoleic asit , karacigerdeki cholestrin - 7a - hydroxylase enzimini aktifleyerek onun daha fazla kolestrolü safra asidine çevirmesini saglayarakkolestrolün düsmesineyardimci olur. Günlük 1,5 gr enginar yapragi ekstresi bu is için uygulanabilir.Ayrica HDL iyi kolestroldüzeyini de yükseltir. Güçlü bir idrar söktürücüsüolup istenmeyen sivilarin atilmasini kolaylastirir, böbreklerin çalismasini düzenler.

Içerigindeki bir tür nisasta olan inülün maddesi yüzünden kan seker düzeyini düsürür.Magnezyum bakimindan zengin olmasi beyin sagligi açisindan önemlidir.Sindirim sorunlarini azaltir. Hassas bagirsak sendromu belirtilerini azaltir.

Anti - toksikligi
Yaglanmis karacigere sebep olanasiri alkol tüketiminin etkilerini engeller.

Diskilama sistemi
Içerigindeki cynarindolayisi ile birçok böbrek rahatsizliklarinin iyilestirilmesinde yardimci olur.

Metabolizma
Safra kanalinin kasilma gücünü arttirarak karacigerden safra kesesine olan akisi arttirirYine safra kesesinden olan safra akisini da arttirir.Cynarinmaddesinden dolayi toplam serum kolestrol seviyesi % 15 kadar azalabilir ve ayrica da yapraklari vücutta kolestrol üretiminden sorumlu olan enzimi engelleyerek, vücutça yapilan kolestrolüretimini de düsürür.

LDL kolestrolünoksidasyonunu engeller.

Kan sekerinin kontrolünü gelistiren inülindolayisi ile diabetes mellitus hastalarinin metabolik fonksiyonlarini iyilestirerek kan sekerinin azalmasina katkida bulunur.Yine cynarin içerigi dolayisiyla karacigeri korur ve rejenere eder.


Enginar birçok zehirleyici toksinin zehirleyici ve öldürücü etkisinden vücudu karaciger vasitasiyla %100 korur.

Karacigerde kan birikmesiniengeller.

Yaglanmis karacigere sebep olanasiri alkol tüketiminin etkilerini engeller.

Enginar oksidatif ajanlara karsi karacigerin glütasyonunun bozulmasini engellerSerum trigliseritseviyesini düsürür.

Saçlar
Apigenin içerigi yüzünden çayi saçlarin rengini açar

Sindirim sistemi
Sürekli istah kaybi olan insanlarda istahi uyarir.

Kabizligindüzelmesine yardimcidir.

Mide gazlariniazaltir.

Safra kesesininsaglikli çalismasina yardimci olur.

Karacigerden safra kesesine olan safra akisini arttirir

Safra taslarininönlenmesinde ve iyilestirilmesinde faydalidir.

Hazimsizliginönlenmesine yardimci olur.

Bagirsakkramplariningiderilmesinde faydalidir.

Irritable Bowel Syndrome,kendiliginden sebepsiz ve sürekli olanbarsak spazmlarinda iyilesmeyapar.

Kusma sendromuolan hastalarin durumlarinda iyilestirme saglar.

Sinir sistemi
Midebulantisiniengeller.

Etkilesimleri :
Destekledikleri
Mikroorganizmalar:Içerdigi inülin dolayisi ile yararli bir bakteri olan bifidobakterinin sindirim kanallarinda büyümesini tesvik eder.

Pepditler:Karaciger glütasyonunu oksidatif etkilerinden konur.

Toplanmasi
Ilkbaharda olgunlasan yumrularin baslari kesilerek toplanir.

Saklanmasi
Mümkün oldugunca taze yenmelidir.

Yararlanilan Kisimlari
Yapraklari ve özellikle içindeki etli çiçek tablasi

Hazirlanma Biçimi
Enginari zeytin yagi ile ovarak bir kaç dilim sarimsagi arasina sokarak 30 - 40 dakika buharda pisirin.

CİLT BAKIMI

Dermatologlar, cilt bakımı için yaptığınız en kötü hataları açıklıyor ve sıkça yapılan bu 7 güzellik yanlışını düzeltmeniz için çözüm yöntemleri sunuyor.
1. yanlış
Siz sigara içmiyorsunuz ama içen arkadaşlarınızla vakit geçiriyorsunuz.
Zararı: Bir başkasının sigarasından çıkmasına rağmen, sigara dumanı cildinizi mahveder. Sigara dumanındaki kimyasallar (karbon monoksit, katran, nikotin v.b.) direkt gözeneklerinize işler. Bu toksinler vücudunuzun hücreleriyle temas ettiğinde ise, cildinize yumuşaklık veren ve direnç kazandıran yapıyı bozup, erken yaşlanmayı tetikler. Ayrıca cildin kendi kendini yenileme özelliğine de zarar verir.
Yönteminizi değiştirin: Sigarasız ortamlarda kalmaya çalışın ama kendinizi bir duman bulutunun ortasında bulursanız da, içenlerden mümkün olduğu kadar uzak durun ve iyi havalandırılan yerlere yönelin (teraslı ya da dışarıda oturulabilen bar ya da restoranlar). Eve dönünce de duşa girip saçınızla cildinize bulaşmış artıkları çıkarın. Hemen ardından da, C ve E vitaminleri içeren antioksidan özellikli bir nemlendirici kullanın.
2. yanlış
Tatile çıkmadan önce birkaç kez solaryuma giriyorsunuz.
Zararı: Hoş bir bronzluk için ilk temelleri atıyor olabilirsiniz ama cildinize verdiğiniz hasar plajda yaşayabileceğiniz herhangi bir yanığa eşit, hatta daha da fazladır. En yeni modellerinin yaydığı UVA radyasyonu güneşin yaydığından 15 kat daha fazla. Bu aslında sizi yakmaz ama derinizden derinlere işleyerek dokulara ve hücrelere zarar verir ki bu da cilt kanseri riskinizi arttırır. Bir araştırma sonucuna göre; düzenli bir şekilde solaryuma girmenin, melanoma (cilt kanserinin en ölümcül türlerinden biri) yakalanma ihtimalini yüzde 55 arttırdığı belirlenmiş. 20-29 yaş arası kadınlarda melanom olasılığı, yapay güneşlenme tekniklerini kullanmayanlara göre yüzde 158 daha fazla bulunmuş.
Yönteminizi değiştirin: Yanmak için solaryuma girmekten başka birçok seçeneğiniz var. Mesela yeni bronzlaştırıcılar. Yüz ve göğüs için, aloe ve E vitamini katkılı Clarins Intense Bronze Self Tanning Tint ve vücut için de cilde hızla işleyen ve gliserin ile yumuşatan Avon Skin-So-Soft Glow Daily Body Moisturizer’ı deneyebilirsiniz.
3. yanlış
Cildinize her gün, hatta bazen günde iki kez peeling işlemi yapıyorsunuz.
Zararı: Evet, ölü hücrelerin atılmasını sağladığı için yararlı olabilir. Ancak fazlası, kesinlikle yarar sağlamak yerine zarar verir. Pek çok kadın baştan aşağa keselenir, gün içinde kimyasal bir dökücü olan alfa hidroksi asitlerini (AHA) içeren losyon kullanır ve gece de retinoid gibi dökücüleri içeren kremler sürer. Tüm bunlar, tek bir günde üç ayrı soyma işlemi demektir. Bu da cilde zarar verir. Çünkü bu işlemler, cildin doğal koruyucu lipid yağ bariyerini ortadan kaldırır ve cildin doğal yapısını bozar.
Yönteminizi değiştirin: Kendinize günde en fazla iki metodu kullanacak şekilde sınır koyun. Aynı günde hem peeling etkisi gösteren bir krem hem kese hem de retinoidleri kullanmayın ve kullandıklarınızın da içeriklerini mutlaka inceleyin. Yüzünüz için aşırı ovalama gerektirmeden ölü hücrelerin atılmasını sağlayan ve AHA içeren bir temizleyici kullanın. Ardından ölü hücreleri dökücü içeriğe sahip bir gece veya gündüz nemlendiricisi (ama her ikisini değil) edinin. Haftada bir olarak da, sakinleştirici jojoba özleri içeren bir temizleyiciyle cildinizi rahatlatın.
4. yanlış
Bacaklarınızı tıraş ederken tıraş kremi yerine, sabun ya da vücut şampuanı kullanıyorsunuz.
Zararı: Tıraş jelleri ya da kremleri, jilete üstünde kayabileceği pürüzsüz bir yüzey sağlayarak cildin kızarmasını ve minik kesikler oluşmasını engeller. Pek çok sabunun etiketinde “nemlendiricidir” yazmasına rağmen, sabunlar cildi tıraş esnasında korumazlar bu yüzden de tıraş sonrasında bacaklarınız pul pul görünebilir.
Yönteminizi değiştirin: Mutlaka kadınlara özel bir tıraş kremi kullanın ama sakın bir erkek tıraş kremi kullanmayın. Kadın traş kremleri cildi dinlendiren ve nemlendiren; cildi pullanma ve yara bereye karşı koruyan bitkisel özler içerir. Örneğin bir sonraki traşınızda cildi tıraşa hazırlayan Gilette Satin Care’i tercih edebilirsiniz. Eğer acil bir durumda kalırsanız tıraş kremi yerine saç kremi kullanabilirsiniz. O bile bacağınızı eski klasik sabununuzdan daha iyi koruyacak ve cildinizin nem dengesini bozmayacaktır.
5. yanlış
Çenenizdeki o kocaman sivilceyi fark ettiğiniz an kendinizi tutamıyor ve sıkıyorsunuz.
Zararı: Dermatologlar hep bundan bahseder; sivilceleri patlatmak uzun vadede daha büyük sıkıntılara ve izlere yol açar. Sivilcenizi sıktığınızda, gözeneği tıkayan her ne ise dışarı çıkar ama büyük kısmı içerde, cildin altında kalır. Ama nedense her seferinde yine de sivilcenizi sıkmak, çirkin bir soruna güzel bir çözüm gibi gelir.
Yönteminizi değiştirin: Bunu yine de yapacaksanız, en azından doğru yöntemle yapın. Öncelikle sivilce ve siyah noktalar için özel tasarlanan metal çubuklardan birini alın. Aleti ve sivilceyi alkol ile silin. Ardından çıkıntıyı yumuşatmak için ılık bir kompres uygulayın (ıslak bir bez gibi). En sonunda çıkarıcı aletin deliği ile sivilceyi aynı hizaya getirin ve tam aşağıya doğru ittirin. Bu yöntemi sadece ucu görünen sivilceler ve siyah noktalarda kullanın. Derin kistlerde kullanmanız onları daha kötü hale getirecektir. Ama her zaman için en iyisi; bir dermatoloğa gidin ve o büyük sivilceyi uzmanın ellerine bırakın, bu sayede bir kaç saat içinde kaybolabilirler. Bir başka sivilceyle savaş yöntemi de yeni bir cihaz. Zeno adındaki bu cihaz pille çalışıyor ve ısı terapisi yöntemi ile sivilcedeki bakteri faaliyetini bitirip, beyaz uçlu sivilceye dönüşmesini engelliyor.
6. yanlış
Hamile olduğunuzu bildiğiniz halde cilt bakım rutininizi değiştirmiyorsunuz.
Zararı: Montclair, New Jersey’de dermatoloji uzmanı ve Shape dergisi uzman kurulu üyesi Jeanine Downie’nin ciddi bir uyarısı var: “Hamile olmayanlar için zararsız olan pek çok cilt bakım malzemesi fetüse zarar verebilir.” Bilinen ve sürekli kullanılan anti-aging ve akne bileşenleri, kırışıklara karşı kullanılan retinol ve aknelere karşı uygulanan benzoil peroksid gibi maddeler hamile kadınlar için güvenli bulunmuyor.
Yönteminizi değiştirin: Hamile kalmaya karar verdikten sonra ürünlerinizin içeriklerini okumaya başlayın. Hamilelik esnasında kullanımları güvenli olan meyve özlü ya da laktik (süt özlü] ürünleri tercih edin. Doğal cilt soyucu özlere sahip Clean & Clear Morning Burst Sunshine Control yüz temizleyici iyi bir çözüm olabilir. Aniden beliren cilt sorunları için düşük yoğunlukta salisilik asit içeren ürünler kullanın. Bunun için Dermalogica Overnight Clearing Gel’i ya da içinde söğüt kabuğu gibi doğal bir bileşen bulunduran Skyn Iceland Anti-Blemish Gel With Willow Bark gibi ürünleri de deneyebilirsiniz.
7. yanlış
Makyaj fırçalarınızı nadiren temizliyorsunuz. Bir tek siz kullanıyorsanız neden uğraşacaksınız ki?
Zararı: Fırçalar, zamanla tam bir bakteri yuvası olabilir. Fırçayı temizlemezseniz, bakteri birikimi direkt cildinize geri döner. Bütün o bakteriler hastalıklara yol açabilecek şekilde gözeneklere yerleşebilir. Bunun yanı sıra kirli fırçalar makyaj malzemesini kolaylıkla alamaz ve fırça, kılları birbirlerinin üstüne yığıldığından makyajınızda lekelere yol açar.
Yönteminizi değiştirin: Kiri ve bakteriyi atmak için, fırçaları temizleyici bir şampuanla haftada bir kez yıkayın. Makyaj fırçalarını yıkamaya zamanı olmayanlar için daha pratik çözümler de mevcut. Örneğin Clinique markasının bu probleme kökten çözüm getirmek için, anti mikrobik teknoloji kullanılarak geliştirdiği fırçalar.





Leke ve Çiller İçin Uygun Maskeler
Çiller için,
Malzemeler
Keten tohumu
Keten tohumu kaynatılır suyu ile cilde masaj yapılır çillere ve lekelere maske olarak uygulanır
Malzemeler
Krem
Limon suyu
Herhangi bir kreme birkaç damla limon suyu ekleyip cilde sürün. Lekelerin oluşmasını engeller.
Lekeler için,
1 çay kaşığı üzüm sirkesi
1çay kaşığı limon suyu
1 çay kaşığı su
Malzemeler karıştırılır sabah akşam cilde kompres yapılır.
Malzemeler
2 çay kaşığı sirke
1 çay kaşığı limon suyu
1 çay kaşığı su
Malzemeler karıştırılır cilt her gece pamukla silinir. Sabah yıkanır.
Malzemeler
Salatalık
Buzdolabında kalmaktan dolayı sararmış olan bir salatalığı ikiye bölüp lekeler ovulur lekelerin ne kadar açıldığını göreceksiniz. Bunu her gün ya da haftada 3 gün yapabilirsiniz.
Kaynak:meslek sırlarım kitabı

Mol Gebeliği

Mol Bebeği
Hipokrat’ın yazılarında “bin bebek taşıyan anne” olarak tanımlanan mol gebeliği halk arasında “üzüm gebeliği”olarak bilinir. Mol gebeliği çeşitli nedenlerle gebelik ürününün sağlıklı gelişiminin aksadığı ve uterus içinin üzüm tanesi şeklinde bol miktarda şişmiş vezikülle dolduğu anormal bir gebelik şeklidir.

Mol gebeliği nasıl oluşur?

Oosit (yumurta hücresi) fertilizasyon (döllenme) esnasında normalde içine tek bir sperm alır ve giriş kapılarını kapatır. İçeriye iki sperm birden girmeyi başardığında bu spermlerin 23′er kromozomdan oluşan genetik bilgileri oositin hücre çekirdeğine gider ve burada birleşerek oositin kendine ait genetik bilgilerinin yok olmasına neden olurlar. Bunun sonucunda fetusa ait hiçbir yapı içermeyen ve bol miktarda şişmiş villustan oluşan anormal bir gebelik ürünü ortaya çıkar. Buna komplet (tam) mol gebeliği adı verilir.

İçeri giren iki spermin genetik bilgisi ile oositin kendi genetik bilgisi birleştiğinde ise 69 kromozomlu anormal bir fetus meydana gelir. Fetusa ait yapılarla birlikte yine çok sayıda şişmiş villusun bulunduğu bu anormal gebelik ürünü ise parsiyel (kısmi) mol adını alır.

Komplet mol, mol gebeliğinin daha sık gözlenen şeklidir ve gebeliğin daha erken dönemlerinde belirti verir. Kısmi molde ise tanı bazı durumlarda 20. haftaya kadar gecikebilir.

Mol gebeliği trofoblast (bebeğin beslenmesinden sorumlu) hücrelerinin kontrolsüz şekilde çoğaldığı bir durumdur. Bu nedenle normal gebeliğe göre çok daha fazla miktarlarda human chorionic gonadotropin (HCG) adlı gebelik hormonu üretilir ve kana geçer.

Mol gebeliği özellikle de komplet olan tipi müdahale edilmediğinde genellikle 16. gebelik haftasına kadar düşükle sonlanır. Kısmi mol gebeliği ise daha uzun süre devam edebilir.

Mol gebeliği kimlerde daha sık görülür?

Mol gebeliği istatistiksel olarak sosyoekonomik seviyesi düşük ve “kötü” beslenen kadınlarda nispeten daha sık meydana gelir, ancak elbette her kadında gözlenebilir. Özellikle uzakdoğuda çok sık rastlanmakla beraber ülkemizde yaklaşık 1500 gebelikten birine mol tanısı konmaktadır. 20 yaş altındaki gebelerde ve 40 yaş üstündeki gebelerde daha sıktır.

Mol gebeliğinin tehlikesi nedir?

Mol gebeliği geçiren kadınların yaklaşık %10′unda trofoblast hücreleri gebeliğin bitmesinden sonra da çoğalmalarını sürdürürler. Bu duruma gestasyonel trofoblastik neoplazi (”gebeliğe bağlı trofoblastik tümör”) ya da kısaca GTN adı verilir. Çoğalan trofoblast hücreleri kan yoluyla diğer organlara metastaz yapabilir (metastaz, tümör hücrelerinin ilk ortaya çıktığı yerden başka yerlere yayıldığını tarif etmek için kullanılan bir terimdir). GTN en sık akciğer ve vajinaya metastaz yapmakla birlikte vücudun tüm organlarına yerleşebilir.

GTN uygun bir şekilde tedavi edilmediğinde yaptığı metastazlarla ölümle sonuçlanabilir. Bu yüzden mol gebeliği tahliye edildikten sonra uzun süre takip edilir. (Dikkat: GTN farklı bir klinik durumdur ve mol gebeliklerinin yanlızca %10′unda görülür…)

Mol gebeliğinin kanamaya yol açması ve bu kanamaların bazı durumlarda ciddi boyutlara ulaşabilmesi mol gebeliğinin diğer bir tehlikesidir.

Mol gebeliğinin belirtileri nelerdir?

Mol gebeliği genellikle erken gebelik döneminde vajinal kanama ile belirti verir. Kanama damla damla olabileceği gibi çok şiddetli de olabilir.

Anne adaylarının bir kısmı “üzüm tanesi şeklinde parça düşürme” şikayetiyle başvurur. Bu durum mol veziküllerinin uterus dışına atılmasından kaynaklanır.

Mol gebeliğinde HCG seviyesi normal gebeliğe göre çok daha fazla arttığından gebelik esnasında hyperemesis gravidarum (gebeliğe bağlı şiddetli bulantı ve kusma) belirtileri çok daha şiddetli olarak ortaya çıkabilir. Bulantı ve kusmalar tedaviye dirençli olabilir.

HCG yüksekliği bazı anne adaylarında her iki overde teka lutein kistlerinin oluşmasına neden olabilir. Bu kistler çok büyüdüklerinde ağrıya, ya da aşırı testosteron (”erkeklik hormonu”) üretmeleri durumunda aşırı tüylenmeye neden olabilir.

Nadiren, 20. gebelik haftasından önce ortaya çıkan preeklampsi belirtileri mol gebeliğinin ilk belirtileri olabilir.

Tüm sayılan bu belirtiler kısmi molde daha hafif olur ve ilk belirtiler daha geç gözlenir.

Mol gebeliğinin tanısı nasıl konur?

Yukarıdaki şikayetler ile başvuran ya da genel antenatal kontrol amacıyla başvuran bir anne adayında yapılan ultrasonografi ile tanı konur. Ultrasonda gebelik kesesi görülmez. Bunun yerine mol vezikülleri yanyana dizilerek uterus içinde bir “karyağdı manzarası” oluştururlar.

Yapılan muayenede uterus gebelik haftasına göre daha büyük olabilir. Anne adayından alınan kanda HCG değerlerinin 100.000 üzerinde olması tanıyı destekler.

Kısmi mol tanısı koymak ise her zaman bu kadar kolay olmayabilir. Ultrasonda fetus varlığı durumunda yanlışlıkla normal gebelik olduğu düşünülebilir. Kısmi mol tanısı koymak için plasentanın dikkatli bir şekilde incelenmesi gerekir.

Mol gebeliğinde tedavi yaklaşımı

Kendi seyrine bırakılan bir mol gebeliğinde hiç beklenmedik bir zamanda ciddi bir kanama meydana gelebilir. Bu yüzden mol tanısı konduktan sonra gebeliğin beklenmeden sonlandırılması gerekir.

Mol tanısı konan anne adayı hastaneye yatırılır ve genel ve jinekolojik bir muayene yapılır. Jinekolojik muayene esnasında vajinada değişik büyüklüklerde mavi renkli kitlelerin saptanması GTN varlığına ve vajina tutulumuna işaret eder.

Tahliye öncesi muhtemel bir metastaz araştırması amacıyla bir akciğer grafisi çekilir ve kan HCG değeri daha sonraki izlemlerde başlangıç değeri olarak kabul edilmek üzere not edilir. Genel kan tetkikleri yapılır ve kan grubu belirlenerek, gerekli durumlarda kullanmak üzere en az iki ünite kan temin edilir.

Mol gebeliği tahliyesi için genel anestezi tercih edilir.

Mol tahliyesi esnasında kürtaja bağlı istenmeyen durumların tümünün meydana gelme olasılığı daha yüksektir. Uterus yaralanması ve delinmesi, enfeksiyon ve kanama başta olmak üzere istenmeyen durumların oluşması gebelik haftalığının büyüklüğüyle direkt ilişkilidir. Bu yüzden mol gebeliğinin erken tanısı önemlidir.

Mol tahliyesinde normal gebelik tahliyesinden farklı olarak müdahale esnasında trofoblastlardan birinin kan damarlarına geçerek akciğer embolisi (atardamarın kendisinin ya da dallarından birinin dolaşım yoluyla gelen bir madde tarafından tıkanması) riski vardır. Ayrıca nadiren tahliye sonrası DIC (yaygın damariçi pıhtılaşması) adı verilen tehlikeli durum gelişebilir.

Tahliyede çıkan parçalar mutlaka patolojik incelemeye yollanır.

Kısmi mol tahliyesinden sonra çiftte Rh uygunsuzluğu varsa (anne adayı Rh(-), eşi Rh(+) ise) anti-Rh immunglobulin (”uyuşmazlık iğnesi”-RHOGAM ampul) uygulaması yapılır.

Mol gebeliği olan bir kadın için, çocuk sayısını tamamlamış ve 40 yaş üzerinde ise histerektomi (uterusun ameliyatla alınması) uygun bir tedavi şeklidir. Histerektomi mol gebeliği sonrası GTN gelişme riskini belirgin şekilde azaltır ancak tamamen ortadan kaldırmaz. Bu yüzden histerektomi yapılsa bile takip aynı şekilde devam eder.

Mol gebeliğinde tahliye sonrası takip

Patolojiye gönderilen materyalin incelenmesinde mol gebeliği tanısı kesinleştikten sonra takip süreci başlar.

Teka lutein kistleri tahliye sonrası birkaç haftada geriler ve hyperemesis de kısa zamanda ortadan kalkar.

Mol gebeliğinde tahliye sonrası takibin amacı hastalığın GTN’ye dönüşüp dönüşmediğini saptamaktır. Gestasyonel trofoblastik neoplazi (GTN) mol gebeliği geçiren gebelerin yaklaşık %10′unda görülür.

Tahliye öncesi jinekolojik değerlendirmede uterusun gebelik haftasına göre olması gerekenden daha büyük bulunması, komplet mol olması, ilk ölçülen HCG seviyesinin 100.000′in çok üzerinde olması, hastanın yaşının 40 ve üstü olması mol gebeliği sonrası GTN gelişme riskini artırır.

Mol tahliyesinden sonra yapılan takipte kanda HCG seviyesinin düşmesi gerekir. HCG gebeliğin bitmesinden sonra 2-3 günde bir kan miktarı yarıya düşerek azalan bir maddedir. Bu düşme haftalık HCG takibiyle izlenir. Haftalık takiplerde HCG sıfırlandıktan sonra üç hafta daha haftalık inceleme devam eder. Daha sonra 6 ay boyunca aylık, daha sonraki 6 ay da 2 ayda bir olmak üzere bir yıl boyunca HCG ölçümü devam ettirilir.

HCG ölçümü için hastaneye her gelişte jinekolojik değerlendirme, metastaz araştırması için genel klinik muayene yapılır.

Kan HCG seviyesi GTN gelişimini gösteren en önemli bulgu olduğundan anne adayının bir yıl boyunca gebe kalmaması gerekir. Gebe kalındığı anda ortaya çıkan doğal HCG yükselmesi takibi bozar ve ortaya çıkan bir metastaz gözden kaçabilir. Gebeliği önlemek amacıyla genellikle OKS (doğum kontrol hapı) verilir.

Bir yıllık takiplerde kan HCG seviyesinde yükselme olmaması durumunda takip biter. Kadın artık tekrar gebe kalabilir.

GTN

HCG takiplerinde HCG’nin arka arkaya yapılan üç ölçümde plato çizmesi (seviyesinin sabit seyretmesi), seviyenin düşmemesi ya da tekrar yükselmeye başlaması GTN geliştiğini gösterir. Bazı durumlarda mol tahliyesinden sonra kontrol amacıyla çekilen akciğer grafisinde metastaz bulguları gözlenebilir. Bu durumda direkt olarak GTN tedavisine geçilir.

GTN, metastaz yapma riski olan bir hastalık olduğundan kemoterapi ilaçlarıyla (kanser tedavisinde kullanılan ilaçlarla) tedavi edilmesi gereken bir durumdur. Bu yüzden erken dönemde tanısının konması hastalığın başarıyla tedavi edilmesi açısından büyük önem taşır.

GTN’de çoğalan hücreler selim tabiatlıysa invaziv mol, habis özellikler taşıyorsa koryokarsinom (koryon tabakası kanseri) tanısı konur. İnvaziv mol hücreleri koryokarsinom hücrelerine göre nispeten daha yavaş çoğalır ve metastaz yapma olasılıkları nispeten daha düşüktür. Koryokarsinom’da ise kısa sürede ölümle sonuçlanabilen metastazlar ortaya çıkabilir. Koryokarsinomun diğer bir farkı da normal bir gebelik sonrası da ortaya çıkabilmesidir.

Gelişen GTN’nin selim (invaziv mol) ya da habis (koryokarsinoma) olduğunun ayrımı HCG seviyesiyle yapılamaz.

GTN geliştiği saptandığında kemoterapi tedavisine geçilir. Vücuttaki muhtemel metastazları ortaya çıkarmak için organlar çeşitli görüntüleme yöntemleriyle taranır ve yaygınlık derecesine göre tek ilaçla ya da birden fazla ilaçla tedaviye başlanır.

Mol gebeliğinin tekrarlayıcılığı

Mol gebeliği geçiren bir kadında daha sonraki gebelikte tekrar mol gebeliği oluşma olasılığı yaklaşık %1′dir. İki gebeliğinde mol gebeliği geçiren bir kadında ise bu olasılık %10′a çıkar.








Alıntıdır...

Sigara hakkında genel bilgiler

Sigara hakkında genel bilgiler

Sigara dumanı içerdiği zift, nikotin, karbon monoksit, kurşun ve diğer zehirli birçok maddenin direkt olarak üstsolunum yollarına, buradan bronşlara ve akciğerlere ve buradan da kana geçmesi ve tüm organlara yayılmasıyla başta solunum sistemi, kalp ve damarlar olmak üzere vücudun tüm organ sistemlerine zarar verebilir.

Sigaranın bu zararlı etkileri kısa vadeli ve uzun vadeli olarak ikiye ayrılır:

Kısa vadeli etkiler

Bunlar, sigara içildiği anda vücuda giren nikotin ve karbonmonoksitin yarattığı anlık etkilerdir. Nikotin bronşları kasıcı etkisiyle akciğerlere daha az hava girmesine, damarları kasıcı etkisiyle damariçi basıncın yani tansiyonun yükselmesine, kalbe etkisiyle nabzın hızlanmasına neden olur. Karbonmonoksit ise alyuvarların içinde bulunan hemoglobin adlı molekülün oksijen taşımaktan sorumlu bölgelerini işgal ederek kanın oksijen miktarının azalmasına yolaçar.

Bu kısa vadeli etkiler tek bir sigara içilmesinde bile, hatta çok sigara dumanı bulunan ortamlarda sigara içmeyen kişilerde bile görülen etkilerdir. Normal bir birey bu kısa süreli etkileri kolayca tolere edebilir. Ancak anne adayının karnındaki bebeğinin de oksijen ihtiyaçları gözönünde bulundurulursa bir tek sigaranın yarattığı hipoksi (oksijen azlığı) ve hipertansiyon (tansiyon yüksekliği) bile bebeğe daha az kan ve daha az oksijen gitmesine neden olabilir. Bu durumun günde bir paket sigara içen bir anne adayında 20 kez tekrarlaması, fetusun ilerleyici bir şekilde oksijensiz kalmasına ve olumsuz değişiklikler meydana gelmesine neden olabilir.

Uzun vadeli etkiler

Sigara içenlerde uzun vadeli etkiler bir yandan kısa vadeli etkilerin birikici özelliklerine, öte yandan sigaranın içinde bulunan ziftin akciğerlere çökmesine (kronik bronşit gelişimi), sigaranın içerdiği kurşun gibi zehirlerin solunum yolunu döşeyen hücrelerde anormal değişiklikler göstermesine (kanser riskinde artış), toksik maddelerin damarlarda yaptığı hasarlar neticesinde ateroskleroz (damar sertliği) meydana gelmesine (koroner kalp hastalığı riskinde artış), genel olarak sigara alışkanlığının iştahı azaltıcı, C vitaminini tüketici etkileri nedeniyle uzun vadede beslenme bozukluğu belirtilerinin ortaya çıkmasına bağlı olarak meydana gelir.

Uzun zamandan beri sigara içen insanlarda akciğerlerin hava taşıma kapasitesi azalmıştır ve en ufak bir zorlamayla nabızda artma ve nefes darlığı ortaya çıkar. Çok uzun zamandan beri sigara içenlerde akciğer ve diğer solunum yolu kanserlerine ve hatta mesane gibi diğer organ kanserlerine eğilim artar. Yine bu kişilerde damar sertliğine bağlı koroner kalp hastalıkları ve diğer hastalıklara (felç gibi) eğilim artmıştır.







Alıntıdır...

Hamilelikte Beslenme Önerileri

GEBELİKTE BESLENME ÖNERİLERİ

Gebelik döneminizde dengeli bir beslenme alışkanlığı edindiğinizde, sıvıyı bol miktarda aldığınızda, doktorunuzun verdiği demir içerikli preparatları düzenli olarak aldığınızda, normal sınırlar içinde kilo almak, sağlıklı bir gebelik dönemi geçirmek, sağlıklı bir bebek doğurmak ve doğum sonrası formunuzu korumak için beslenmeyle ilgili size düşenleri tümüyle yerine getiriyorsunuz demektir.

Gebelikte beslenme, anne adaylarının üzerinde önemle durmaları gereken bir konudur. Sağlıklı ve kaliteli bir gebelik dönemi geçirmek, gebeliğe özgü belirtileri yaşamamak ya da daha az yaşamak, bebeğinizin potansiyeli olan kiloya ulaşmasını ve dünyaya yeterli besin depolarını oluşturmuş olarak gelmesini sağlamak, rahat bir lohusalık dönemi geçirmek, lohusalıkta bebeğinize vereceğiniz sütünüzün kaliteli olmasını sağlamak için gebelik öncesinden gelen beslenme alışkanlıklarınızı gebelikte tekrar gözden geçirmeniz önemlidir.

İlk bilmeniz gereken, bu yazıyı okuduğunuzda gebeliğinizin hangi döneminde bulunursanız bulunun geç kalmadığınızdır. Şu andan itibaren beslenme konusunda atacağınız her olumlu adım mutlaka hem size hem de bebeğinize yararlı olacaktır. Son aylarınızda olsanız bile beslenme konusunda yapacağınız iyileştirmeler en azından doğacak bebeğinizin doğum sonrası ilk altı aylık dönemde ihtiyacı olan demir ve vitamin depolarını oluşturmasını sağlar.

Gebelik dönemi; günlük kalori, alınması gerekli sıvı, protein, vitamin, mineraller, temel ve eser elementlerin ihtiyacının arttığı bir dönemdir. Bu artmış olan ihtiyacı karşılamak için vücudunuz size çoğu durumda yol gösterecek ve açlık-tokluk merkezlerinin gebeliğe uyum sağlamak amacıyla değişen işlevleri sayesinde bu ihtiyaçlarınızı karşılamış olacaksınız.



Gebelikte önerdiğimiz beslenme şekli, tüm temel besin maddelerinden herbirinin yeterince ve düzenli olarak alınması şeklindedir. Temel besin madddelerinin şekerler ve yağ miktarı yüksek gıdalar hariç her birinden hergün belli miktarlarda mutlaka alınmalıdır. Şekerler ve yağ miktarı yüksek gıdalar (yağların temel besin maddeleri içinde önemleri büyüktür, burada kastedilen aşırı “yağlı” yiyeceklerdir) ise besleyici özellikleri düşük ve kalorileri yüksek olan gıdalardır ve size ve bebeğinize yararları yoktur.

Vitaminler…(?)
Gebelikte bazı özel durumlar hariç düzenli vitamin kullanımı gereksizdir. Gebelik dönemi boyunca ihtiyaç duyduğunuz vitaminlerin tümü düzenli beslenme yoluyla alınabilir ve doğru olanı da budur. Şu ana kadar varlığı saptanmış vitaminler dışında vücudun kullandığı çok sayıda vitamin vardır ve bunlar keşfedilmeyi beklemektedir. Düzensiz beslenip vitamin ilaçlarına güvendiğinizde gerekli olan ihtiyacınızın tümüyle karşılanmadığından emin olabilirsiniz. Ancak erken gebelik dönemindeki şiddetli bulantı ve kusmalarda ve ileri derecede beslenme yetersizliği gösteren anne adaylarında ise düzenli beslenmeye ek olarak vitamin tedavisi elbette vermekteyiz.

DEMİR!


Kan yapımında önemli yeri olan demir için ise farklı şeyler söylenebilir: Ne kadar demir içeriği yüksek besinlerle beslenirseniz beslenin, gebelikte ihtiyaç duyduğunuz demiri alabilmek için belli bir gebelik haftasından sonra (genellikle gebeliğin ikinci yarısından itibaren) düzenli olarak demir içeren ilaçlar kullanmalısınız.

Alacağınız demirin bebeğinizin demir depolarının oluşmasındaki önemini unutmayın.

Tüm bu demir ihtiyacının besinlerden karşılanabilmesi için alınması gerekli besin miktarı normalden fazla kalori içerir ve bu yüzden uygun bir beslenme biçimi değildir.

İkiz ve çoğul gebelik taşıyan, kansızlık bulguları gösteren, ya da gebeliğin sonlarına gelmiş olmasına rağmen demir ilaçları kullanmamış anne adaylarında daha yüksek dozlarda demir tedavisi gerekebilir.

Gebelikte günlük öğün sayınızı en az beş olacak şekilde tekrar ayarlayın.

Burada amaç midenin aşırı dolmasını ve size rahatsızlık vermesini engellemektir. Toplam alacağınız gıdayı üç öğün yerine beş ya da daha fazla öğünde yemek, erken gebelikte bulantı şikayetlerinizi engellemede, gebeliğin geç dönemlerinde de mide yanması ve şişkinlik şikayetlerinizi önlemede yardımcı olacaktır.

Su her ne kadar öyle gözükmese de aslında temel bir besin maddesidir.

Suyu ve sıvı içeren gıdaları gebelik öncesi döneme göre daha fazla miktarlarda almanız kabızlık yaşamanızı engellemeye yardımcı olacak ve özellikle yaz aylarında halsizlik şikayetlerinizin azalmasını sağlayacaktır. İdrar renginizin açık sarıdan daha koyu sarı bir renkte olması (idrar yolu enfeksiyonunuz yoksa) sıvı alımınızın yetersiz olduğunun habercisidir. Günlük aldığınız sıvıları yemekler arasında almanız, midenizin aşırı dolmasını engellemeye önemli katkılarda bulunur.

Kahve ve çaylar:

Kahve içme alışkanlıklarınızı tekrar gözden geçirmelisiniz. Günde bir fincan ya da maksimum iki fincan kahvenin olumsuz bir etkisi olmamasına karşın daha fazla miktarlarda vücuda giren kafein, dolaşım sisteminizin olumsuz etkilenmesine ve uykusuz kalmanıza neden olabilir. Dahası, yüksek miktarlarda kafeinin (günde 10 fincan ya da daha fazla) düşük, erken doğum ya da bebekte gelişme geriliği yaptığına dair bazı çalışmalar bulunmaktadır. Kafein içeren diğer sıvılar (kolalar, çeşitli çaylar) için de aynı öneriler geçerlidir.



Çay konusunda ise kahve konusunda söylenenlerden biraz daha fazla şeyler söylemek gerekir. Çay, kafein dışında teofilin denen bir madde ve niteliği tam olarak belirlenmemiş bazı maddeler içerir. Aşırı miktarlarda (günde 10 fincandan fazla) tüketildiğinde içerdiği kafeinin yaptığı olumsuz etkilere ek olarak, besinlerle alınan demirin emilimini de azalttığı bilinen bir içecektir. Bu yüzden gebelikte çay tüketiminin de günde iki fincan ile kısıtlanması gerektiğine inanmaktayım.

Suni tatlandırıcılar:
Suni tatlandırıcılar içlerinde genellikle aspartam adlı bir madde içerirler. Bu maddenin gebelikte kullanımında bir sakınca bulunmamıştır. Ancak fenilketonüri (doğumsal bir aminoasit metabolizma bozukluğu) tanısı konmuş anne adaylarının bu tatlandırıcıları doktorlarına danışarak kullanmaları gerekir.

Alkol kullanımı:

Alkol diğer bir bölümün konusu olmasına rağmen burada özet olarak değinmek gerekir: Alkol bebek üzerinde gelişimsel kusurlar yaratabilen bir madde olduğundan ve bu kusurları yaratan günlük dozun alt sınırı belirlenemediğinden, gebelikte kullanılmaması gereken bir maddedir.




Sigara kullanımı:

Sigara kullanımı da ayrı bir bölümün konusu olmasına rağmen beslenmeyle yakın ilişkisi yüzünden burada da değinmek gerekir: Sigara verdiği tüm zararların dışında iştahı da kesen maddeler içerir. Sigarayı mümkün olduğunca azaltmak mutlaka olumlu etkiler yaratır, ancak bilinçli bir anne adayının gebelik döneminde sigaradan ve sigara içilen yerlerden tümüyle uzak durması gerekir.




Tuz kullanımı:

Yıllar boyu anne adaylarına hekimler tarafından tuzsuz diyet önerilmiştir. Bunun altında yatan düşünce gelişiminde vücutta tuz ve su tutulmasının birincil mekanizma olduğu, tuz alımı durdurulduğunda bu normaldışı durumun gelişmeyeceği varsayımıydı. Günümüzde bu uygulama artık kabul görmemektedir. Gebelikte vücutta sıvı tutulması gebeliğin normal seyrinin bir parçasıdır ve bu sürecin kesintiye uğraması sakıncalıdır. Preeklampside ani kilo alımı ve sıvı tutulması tuz alımıyla ilgili değildir. Bu yüzden anne adaylarının yemeklerine yeterince tuz katmalarında bir sakınca yoktur.

Preeklampsi gelişimini engellemek için önceleri anne adaylarına hekimler tarafından diüretik (idrar söktürücü) ilaçlar neredeyse rutin olarak verilmekteydi. Ancak bu ilaçlar da sıvı ve elektrolit dengesini bozduklarından gelişmesi muhtemel problemleri önlemek bir yana, tümüyle normal seyreden bir gebelikte bile sıvı-elektrolit dengesizlikleri oluşmasına neden olabilirler.

Anne adaylarının gebelikte artmış iyot ihtiyacını karşılamak amacıyla iyotlu tuz kullanmaları önerilir.

Sıvılar:

Gebelikte vücudun sıvı miktarı artar ve kan hacmi yaklaşık %50 oranında genişler. Amnios sıvısı da yaklaşık olarak üç saatte bir tümüyle yenilenir. Bu nedenle anne adayının vücudundaki sıvı dengesi çok önemlidir. Anne adaylarının günde en az iki litre sıvı almaları gerekir.







Alıntıdır...

Belek-Antalya-Aspendos


ASPENDOS: Aspendos’a giden yolun kenarında Köprü Irmağı üzerinde iyi korunmuş tarihi bir Selçuklu köprüsü görülür. Antik devirlerden kalma en iyi korunmuş tiyatro olan Aspendos tiyatrosu 15.000 kişilik kapasitesi ile bölgenin en iyi korunmuş antik tiyatrosudur. Bugün hala çeşitli konser, bale, opera ve tiyatro gösterileri için kullanılmakta olan tiyatronun koridorları, sahne süslemeleri ve akustiği mimarın agora ve Anadolu’nun en uzun su kemerlerinin kalıntıları yer almaktadır.
PERGE: Antik Pampilya Bölgesi’nin önemli bir şehri olan Perge Antalya’dan 18 km. uzaklıktadır ve ilk olarak Hititler tarafından M.Ö 1500 yıllarında kurulmuştur. Aziz Paul ilk vaazlarını burada vermiştir. Tiyatronun sahnesinde ince işlemeli mermer rölyefler yer alır. Şehrin çeşitli yerlerinden derlenmiş diğer eserler stadyum yolunda sergilenmektedir. Ziyaretçiler iki yüksek kule ile şehir kapısını, bir zamanlar mozaiklerle kaplı olan ve dükkanların çevrelediği sütunlu uzun yolu, geniş agorayı ve halk hamamlarını görmeden edemezler.
KURŞUNLU ŞELALESİ: Gerçektende tam bir doğa harikası olan Kurşunlu Şelalesi 100′den fazla kuş çeşidinide içinde barındırmasıyla tam bir cennet.Ayrıca şelalenin arkasındaki gizli mağra ziyaretçilerin en çok ilgi gösterdiği yerlerden biri. Belek Turizm merkezi tarihi Aspendos ve Perge harabelerine çok yakındır. Hazır buraya kadar gelmişken - her ne kadar deniz, kum ve güneş peşinde bir tatil de arıyor olsanız da - belki bir gününüzü bu harabeleri görmeye ayırmak istersiniz. Aspendos Truva savaşından ( M.Ö 13.yüzyıl ) sonra bu bölgeye göç eden Grekler tarafından kurulduğu düşünülen tarihi bir yerleşim alanıdır. Bu bölgeye antik çağda Pamfilya denirdi. Bugün Aspendos’a yola çıktığınızda ( Side - Manavgat yolu üzerinde yolun solunda sarı Aspendos tabelasını göreceksiniz ) Belkıs köyünü biraz geçin, karşınıza önce Selçuklulardan kalma tarihi bir taş köprü ve ardından da devasa turistik mağazalar gelecektir. Bir kaç yüz metre sonra ise Aspendos’un muhteşem tiyatrosu ile karşı karşıya kalacaksınız. İnsan üzerinden yüzyıllar geçmesine rağmen bu tiyatronun nasıl olup da ayakta kaldığı sorusunu sormadan edemez.Su götürmeyen bir şey var ki o da bu tiyatronun emsalleri arasındaki durumu en iyi olan tiyatro olduğudur. Ünlü mimar Zenon’un eseri olan bu yapı Roma döneminde Marcus Aurelius zamanında yapılmıştır. Yaklaşık 20 bin kişiliktir. Hemen hemen kimsenin yapmadığı bir şey yapın. Tiyatro ile sınırlamayın kendinizi, o kadar geldiniz. Tiyatroyu geçin ve yola devam edin, yaklaşık 200 - 300 metre sonra Roma döneminin en güzel Kemerlerinden olan Aspendos Su Kemerleri önünüze çıkacak. Kimi yerde iki katlı. İhttp://www.belek.gen.tr/images/belek2.jpgşte harika bir fotoğraf molası daha!..

Antalya-Belek teki oteller

Antalya -Belek'teki oteller :

Otium Zeynep Otel (5 Yıldız)

Papillon Zeugma Otel (5 Yıldız)

SuSesi De Luxe Resort ve SPA Otel (5 Yıldız)

Kaya Select Otel (5 Yıldız)

Papillon Ayscha Otel (5 Yıldız)

Papillon Belvil Otel (5 Yıldız)

Calista Luxury Resort Otel (5 Yıldız)

Gloria Golf Resort Otel (5 Yıldız)

Barcelo Tatbeach Golf Resort Otel (5 Yıldız)

Belconti Resort Otel (5 Yıldız)

Sillyum Belek Otel (5 Yıldız)

IC Santai Otel (5 Yıldız)

Kaya Belek Otel (5 Yıldız)

Lazer Epilasyon



Teknolojinin son gelişimi: Lazer Epilasyon

MEDİLAZER 'de ağrısız epilasyonun sırrı soğutma başlıklı Alexandrite Lazer ve ona eşlik eden cilt soğutma sistemimizdir. -10'C'ye kadar soğuttuğumuz ciltte bölgesel anestezi (uyuşma) sağlanır. Uygulama öncesi uzman doktorlarımız tarafından cilt tipiniz tayin edilerek, lazer ışını cilt tipinize göre ayarlanır ve uygulanır.

Lazer epilasyon, bayanlarda ve erkeklerde yüz ve vücuttaki istenmeyen tüy ve batıkları kalıcı bir şekilde yok edebilen tıbbi bir tedavi yöntemidir.



Bayanlarda en çok tercih edilen bölgeler , yüz (dudak üstü,çene, favori, boyun, kaş ortası ve kaş üstü), koltuk altı, göğüs çevresi, göbek, genital bölge, bikini bölgesi, kol ve bacaklardır.

Erkeklerde en çok tercih edilen bölgeler yüz (elmacık kemiği,kaş ortası ve kaş üstü, kulak üstü...), boyun ve boyundaki batıklar-ense-sırt-göğüs-kollardır. Uzun ve Kalıcı Epilasyon kıl gelişimine yardımcı tüm yapısal elemanların geri dönüşümsüz bir şekilde hasara uğratılması ile meydana gelir. Kılın doğal gelişimi içinde yalnızca büyüme (Anojen) evresinde kalıcı epilasyon sağlanabilir. Dinlenme (Telojen) evresinde kıl folliküllerinin yapısal elemanları lazer ışınıyla etkileşmediğinden epilasyon gerçekleşmez. Kılın doğal gelişim sürecinde tekrarlayan aralıklarla yapılan lazer epilasyon işlemi tam bir epilasyon için gereklidir.

" Light Amplification by Stimulated Emission of Radiation " ın baş harflerinden oluşan İngilizce LASER kelimesinin Türkçe kullanımı "LAZER"dir.
Lazerle bir yönden ilerleyen ve enerji içeren yoğun bir ışık üretir. Lazer ışığı renkli olabileceği gibi, renksiz olup görülmeyebilir. Görünürlük dalgaboyu ile ilgilidir. Günümüzde yaygın olarak farklı tipte ve dalga boyunda lazerler tıpta değişik amaçlarla kullanılmaktadır.

KAÇ SEANS UYGULAMAK GEREKİR ?

Kıl büyürken 3 aşamadan geçer:
Anagen: Folikülün yapılanmasının aktif dönemi ve büyüdüğü evredir. Kıl, köküne tam olarak bağlıdır. Kılların %80'i anagen evresini yaşarken, %20-30 katagen dönemdedir.
Katagen: Anagen dönemden sonra gelen kıl gelişimin yavaşladığı dönemdir. Folikül bağlantısı zayıf olduğundan kılda büyüme durmuştur.
Telagen: Kılların ürettiği keselerde tüm faaliyetin durduğu dönemdir. Kıl bu evrede dinlenmeye çekilmiştir. Bu dönem 2-4 ay sürer.

İSTENMEYEN TÜYLERİN ÇIKIŞ NEDENLERİ

- Soya çekim
- Hormon dengesizliği
- Cımbız ve benzeri işlemler ile kıl köklerinin güçlendirilmesi
- Ergenlik ve menopoz çağındaki hormon değişimleri
- Doğum sonrası hormonal nedenler
- Doğum kontrol hapları
- Kortizon kullanımı
- Depresyon
- Adrenalinin fazla salgılanmas

LAZER EPİLASYONA GELİRKEN NASIL HAZIRLANMALI ?

Lazer epilasyon uygulanacak bölgedeki kıllara son 3-4 hafta içinde kökten alınmamalıdır. İşleme gelirken jilet yapılmasında sorun yoktur.
Uygulama bölgeleri lazer epilasyondan önce 2-4 hafta süresince açık güneşe maruz kalınmamalıdır. Tedavi öncesi tüy rengini açıcı ürünler kullanılmamalıdır. Lazer uygulamasından sonra 10 gün güneşten korunmak gerekir.

23 Haziran 2008 Pazartesi

BAKIMLI ELLER


Yumuşacık Eller Bakımlı Tırnaklar
Kışın soğukla, yazın da sıcakla her an temas halinde olan eller ve tırnaklar, yaşınızı, yüzünüzden daha çabuk ele veriyor. Bunun yanı sıra, sürekli yapılan Diyet kürleri de vücuttaki albümin ve mineralleri yok ederek, tırnaklarınızın kolayca kırılmasına ve yumuşamasına sebep oluyor. Ellerin ve tırnakların ültraviyole ışınlarına ve serbest radikallere karşı dayanıklı olmaları için bakımlarına özen gösterilmesi gerekiyor. Yazın sık sık giyilen sandaletlerin içinde bakımlı ve Sağlıklı ayaklara sahip olmak için, pediküre de ayrı bir önem verilmeli. Normal şartlarda dört hafta boyunca yeterli olan pedikür, yazın en fazla üç haftada bir yapılmalı.

Uzmanlar, manikür yapmanın en iyi zamanının, alınacak uzun ve ılık bir duş sonrası olduğunu bildiriyor. Tırnak etlerinin yumuşaması ve manikürden iyi bir sonuç alabilmek için, ellerin sabunlu suda bir müddet bekletilmesi gerektiğini belirten uzmanların diğer önerileri ise şöyle:

"Ojenizi temizledikten sonra yumuşaklık ve parlaklık kazanmaları için, tırnaklarınızı limonla ovun. Tırnak etlerinizi kesmek yerine, tırnak çubuğu ile dibe doğru itin ve temizleyin. Yumuşak ve sterilize edilmiş bir törpü ile tırnaklarınızı düzeltin. Ellerinize nemlendirici sürmeyi unutmayın. Ellerinizi son kez ılık suda duruladıktan sonra tekrar nemlendirici sürün. Tırnaklarınıza önce sertleştirici sürün. Böylece tırnaklarınız hem güçlenecek hem de kalıcı parlaklık kazanmış olacak. Ojenizi sürdükten sonra, çabuk kurumasını istiyorsanız, ellerinizi buzlu suda bir müddet bekletin. Tırnaklarınızı ve ojenizin rengini korumak için, bir kat da tırnak koruyucusu sürebilirsiniz."

ŞIMARIK AYAKLAR
Uzmanlar, yazın sık sık giyilen sandaletlerin içinde bakımlı ve sağlıklı ayaklara sahip olmak için, pediküre ayrı bir önem verilmesi gerektiğini de kaydediyor. Normal şartlarda dört hafta boyunca yeterli olan pedikürün, yazın en fazla üç haftada bir yapılmasını öneren uzmanlar, ojeleri iyice temizledikten sonra ayakların sabunlu ve limonlu suyun içinde yaklaşık 10 dakika kadar bekletilmesi gerektiğini vurguluyor.

Uzmanlar, deniz, kumsal gibi faktörlerden ayakların mikrop kapıp enfeksiyonlara maruz kalmaması için, tırnakların etlerin dibinden kesilmemesi gerektiğini hatırlatarak şu önerilerde bulunuyor:

"Tırnaklarınızı yuvarlak değil, düz kesmeye dikkat edin. Çabuk uzamaması için etlerinizi kesinlikle kesmeyin. Ayaklarınıza ponza taşı ile masaj yapın. Ağrıyan ve şişen ayak bileklerinizi, ılık suda dinlendirin. Kan dolaşımını düzene sokmak için ise ayak masajınızı ayaklardan dizlerinize doğru yapın. Ayaklarınızı suda bir müddet bekletin ve havluyla nemini alın. Daha sonra da dilediğiniz renkte bir oje sürün. Pedikürünüz bittikten sonra, ayaklarınıza bakım kremi sürün ve sprey sıkın."

Uzmanlar, çok yürüyen kişilerin ayaklarını mutlaka dinlendirmesi gerektiğini de ifade ederek, bunun için yapılacak işlemin çok basit olduğunu anlatıyor:

"Orta boy bir leğenin içine sıcak su doldurun, içine antiseptik veya deniz tuzu katarak erimesini bekleyin. Ayaklarınızı 15 dakika boyunca bu suyun içinde dinlendirin. Daha sonra ayaklarınızı sudan çıkarın, iyice kurulayın ve yorgunluk alıcı bir jel veya krem ile bir süre masaj yapın."
iha

En güzel gelinlik nasıl seçilir


En Güzel Gelinlik Nasıl Seçilir: Püf Noktaları
Her genç kızın Rüyası olan beyaz gelinlikleri seçerken dikkat edilmesi gereken püf noktalar olduğunu belirten modacılar, seçimin gelin adayının vücut yapısına göre yapılması gerektiğine dikkat çekti. Gelinlik imalatçısı, Prenses Modaevi'nin sahibi Hanife Erkan, gelinlik seçiminde dikkat edilmesi gereken püf noktaları anlattı.

Hanife Erkan, seçimin, gelin adayının vücuduna uygun bir şekilde yapılması gerektiğini belirterek, "Hayatınızın en güzel ve en özel gününü planlıyorsunuz. Sevdiğiniz insanla bir ömrü birleştirip, ortak bir yaşam kurmak için adım atma hazırlıkları içindesiniz. Elbette o özel günde, en güzel olmayı istiyorsunuz. Ama hala gelinliğinizin modeline karar vermiş değilsiniz. Evlilik öncesi koşuşturmacalı süreçte yapılması gereken en keyifli iş şüphesiz ki gelinlik seçimi" dedi.

Her gelin adayının, düğün günü gelinliğinin içinde bir prenses kadar güzel olmayı hayal ettiğini ifade eden Erkan, tercihin iyi yapılması gerektiğini söyledi. Hanife Erkan, "Eğer gelinliğinizi diktirmeyi düşünüyorsanız, nasıl bir şey hayal ettiğinizi gelinlikçinize doğru bir şekilde anlatmalısınız. Ancak başka birinin üzerinde ya da bir dergide görüp beğendiğiniz bir modelin sizde iyi sonuç vermeyebileceğini de unutmamalısınız. Bu konuda gelinlikçiniz size yol gösterir. Burada dikkat etmeniz gereken gelinliğin vücut tipinizle uyumlu olup olmadığı. Örneğin iri yapılıysanız, fazla kabarık modeller size pek gitmez. Bunun yerine bu sene moda olan büstiyerli, iki parçalı hafif kabarık modelleri tercih edebilirsiniz" diye konuştu.

Gelinlik seçiminde, düğün merasiminin tarzının da büyük önem taşıdığını belirten Erkan, sade bir nikah töreni için gösterişli, çok ağır bir model yerine sade, küçük boncuklar ve işlemelerle süslenmiş bir modelin daha uygun düşeceğini söyledi.

Erkan, "Gelinliğin rahatlığı da en az modeli kadar önem taşır. Tüm akşam sürecek bir düğün töreninde gelinliğinizle oturup kalkmanız, dansetmeniz zor olmamalı. Bu anlamda gelinliğin kuyruk boyunu da hesaba katmalısınız. Gelinliğinizin aksesuarları da gelinliğinizle uyum içinde olmalı. Eldivenleriniz, çantanız, çiçeğiniz ve duvağınız bir bütün oluşturmalı. Son olarak, gelinliğiniz mutlaka sizi ve tarzınızı yansıtmalı" ifadelerini kullandı.

HANGİ MODELLER TERCİH EDİLMELİ?
Evlilik hazırlığındaki gelin adaylarına, vücut yapılarına göre hangi modelleri tercih etmeleri gerektiği konusunda ipuçları veren Erkan, şunları söyledi:

"Kemikli bir yapıya sahipseniz kabarık gelinlikler ilk tercihleriniz arasında olabilir. Eğer köprücük kemiğiniz göze çarpıyorsa, ince askılardan sakının. Narin bir yapıya sahipseniz, sizi boğacak hacimli gelinliklerden uzak durun, vücudunuzu daha saran gelinlikleri tercih edin. Kilolu iseniz şeritsiz kabarık gelinlikler alt kısımlardaki kilolarınızı saklayacaktır. Üst bedeninizi ise boyunlu modellerle dengeleyebilirsiniz. Geniş bir bedene sahipseniz, dar korseli gelinliklerden kesinlikle uzak durun. Omuzları kapalı modeller sizi olduğunuzdan geniş gösterebilir. Göğüslerinizin büyük olduğunu düşünüyorsanız, üst bedende çok aşırıya kaçmamak kaydıyla dar ve yukarı doğru kesime sahip modelleri tercih edebilirsiniz. İnsanların yüzünüze bakmasını istiyorsanız, açık ve fazla dar gelinliklerden kaçının. Uzun boylu iseniz sizin için her gelinlik modeli uygun olabilir. Ancak uzun kollu modelleri tercih etmeyin. Yukarı kesime sahip gelinlikler sizi olduğunuzdan uzun gösterebilir. Düşük belli iseniz, omuzlardan dikey olarak inen ve çok geniş eteği olan modeller sizin için ideal. Dar kesimli modellerden kesinlikle uzak durun."

Hanife Erkan, model tercihi yapıldıktan sonra, kullanılacak iç çamaşırı, ayakkabı ve aksesuarların hemen hazırlanması gerektiğini de belirterek, "Sutyen ve ayakkabılarınızdaki küçük bir değişiklik, gelinliğinizde potluklara neden olabilir. Gelinliğin ilk provasını düğün gününüzden 6 hafta önce yapın ve stiline, renklerine ve bedeninizdeki duruşuna dikkat edin" dedi.
İHA

kısırlık hakkında bilmek istediğiniz herşey

Kısırlık hakkında bilmek istediğiniz her şey-I
Evlendiniz ve artık bir çocuğunuz olsun istiyorsunuz. Oysa tüm denemelerinize rağmen bir sonuç alamıyorsunuz. Bu durumda kısır mısınız? Kısırlık hakkında ne biliyorsunuz?



Kısırlığın sık görülen nedenleri nelerdir?
Çiftlerde kısırlık erkek, kadın veya her ikisindeki problemlere bağlı olabilir. Kısır çiftlerin yüzde 30'u erkeğe bağlı, yüzde 30'u kadına bağlı nedenler ile çocuk sahibi olamamaktadır. Çiftlerin yüzde 40'ında ise kısırlık her ikisindeki problemelere bağlıdır. Erkek eşte sperm sayısının, hareketliliğin veya normal yapıdaki spermlerin azalması, menide hiç sperm olmaması kısırlık nedenidir. Ayrıca iktidarsızlık ve geriye boşalmada kısırlık nedeni olabilir. Kadın eşde ise yumurtlamanın olmaması, endometriozis (karın içine kanama yapan bir kadın hastalığı), tüplerin tıkalı olması ve rahimde myomların bulunması kısırlık nedenidir.


Kısırlık günümüzde daha mı yaygınlaştı?
Günümüzde evlenme yaşı arttığı için ve evlenen çiftler çocuk yapmayı erteledikleri için kısırlık daha sık görülmekte. Ayrıca enfeksiyonların artması tüplerde tıkanıklığa neden olarak kısırlığa yol açar. Son zamanlarda yapılan çalışmalarda her altı çiften birinin kısırlık problemi olduğunu göstermiştir.


Geriye dönük rahim kısırlık nedeni midir?
Kadınların yüzde 20'sinde rahim geriye dönüktür. Eğere rahim çevre organlara olan yapışıklıklarından dolayı geriye dönük ise, bu yapışıklıklara bağlı kısırlık söz konusudur.


Şişmanlık kısırlığa neden olur mu?
Hayır, bir çok şişman kadın kısır değildir. Fakat, şişmanlık polikistik over hastalığı ve anormal hormon üretimi ile ilişkilidir.


Doğum kontrol hapı kullanan kadınlar sonradan gebe kalmakta zorlanır mı?
Doğum kontrol hapını kullanmayı bıraktıktan sonra gebeliğin gerçekleşebilmesi için birkaç ay geçebilir. Özellikle ileri yaş kadınlarda bu durum daha belirgindir. Bu etki geçicidir.


Rahim içi araç (spiral) kullananların daha sonra gebe kalmaları zor mudur?
Genellikle bir problem olmaz. Fakat, rahim içi araç kullanmak enfeksiyona yol açarak tüplerde tıkanıklığa neden olabilir. Rahim içi araç kullanırken artan kanama veya ağrı bir problem olduğunu gösterir.


stres kısırlığa neden olur mu?
Stres genelde kısırlığın sonucudur. Fakat çok ağır stres yumurtlamada problemlere ve cinsel ilişki sıklığının azalmasına neden olur.


İnfertilite tedavisi gören çiftlerin gebe kalma şansı nedir?
Bu çiftin problemine bağlıdır. Bazı nedenler çok kolay tedavi edilirken, diğerlerinde gelişmiş tekniklerin kullanılması ve zaman gerekebilir.


Çiftler kısırlık nedeni ile doktora başvurmadan ne kadar beklemeli?
Sağlıklı çiftlerin her ay gebe kalma şansı yüzde 20'dir. Çiftlerin yarısından çoğu 6 ay içinde gebelik elde eder. Eğer herhangi bir doğum kontrol yöntemi uygulamadan 18 aydır düzenli cinsel ilişkide bulunmanıza rağmen gebelik elde edemiyorsanız, doktora başvurmanız gerekir.


Bu kadar uzun süre beklememesi gereken çiftler var mı?
Eğer çiftler herhangi bir problemden şüpheleniyorsa, örneğin kadın eşin adetleri çok düzensiz veya yoksa, enfeksiyon öyküsü veya adet kanamaları ve ilişki sırasında şiddetli ağrı yakınması varsa, erkek eşde ise inmemiş testis, testislerden geçirilmiş operasyon veya testislerde yaralanma öyküsü varsa doktora hemen başvurmak gerekir. Doktora hemen başvurması gereken diğer grup ise kadın eşin 35 yaşın üzerinde olduğu çiftlerdir, gebe kalabilme şansı ilerleyen yaşla azaldığı için bu çiftler vakit kaybetmemelidir.


Çiftler doktora beraber mi gitmeli?
Çocuk sahibi olamamanıza neden olan problem kadın eşde, erkek eşde veya her iki eşte birden olabileceği için doktora mutlaka çiftlerin beraber başvurmaları gerekir.


Doktor ne gibi soruları sorar?
Kadın eşe yöneltilecek sorular; Kadının yaşı, ne kadar zamandır çocuk istendiği, önceden bir gebeliğin olup olmadığı, adet dönemlerinin düzeni, kanama miktarı, süresi, ağrı ve diğer yakınmaların olup olmadığı kadın eşe yöneltilecek sorulardır. Bunun yanında, akıntı, ilişkide ağrı, geçirilmiş enfeksiyonlar, geçirilmiş operasyonlar hakkında bilgi istenir. Erkek eşe yöneltilecek sorular; Erkeğin genel sağlık durumu, geçirilmiş önemli hastalık ve operasyonlar, kabakulak enfeksiyonu geçirdiyse hangi yaşta geçirdiği, inmemiş testis veya testislere travma öyküsünün olup olmadığı, erken boşalma ve impotans (iktidarsızlık) gibi cinsel fonksiyon bozukluklarının varlığına ilişkin sorular sorulacaktır.


Muayene olmak gerekir mi?
Fizik muayene kısırlık araştırmalarının en önemli basamaklarından biridir. Kadın eşin jinekolojik muayenesi, ultrasonografik incelemesinin yapılması, rahim ağzından örnek alınarak patolojik inceleme yapılması ve mikrobiyolojik araştırmalar için örnek alınması gerekir. Erkek eşin ise testisleri muayene edilerek gerektiğinde ultrasonografik inceleme yapılır.

ZAYIFLAMAK İÇİN ÖNERİLER

Zayıflamak için öneriler
Sık sık, azar azar beslenin
Sık sık beslenmek, daha az yemek yenilmesini beraberinde getirir. Gün içerisinde insanlar 2, 3 bilemediniz 4 öğün şeklinde beslenmektedir. Öte yandan kişi, bu sayıyı 5 hatta 6 öğüne kadar çıkartabilirse çok kısa bir sürede metabolizması bu değişikliğe adaptasyon olarak daha az beslenmeye başlar. Dolayısıyla sindirim sıkıntısı çekiliyorsa, o da hafifler. Buna karşılık kişiler genelde öğün atlar ve bunun zayıflatacağına inanır. Halbuki aç kalmak, öğün atlamak, gazete – dergi – internet gibi kitle iletişim araçlarından temin edilen şok Diyetleri uygulamak zayıflatmaz, aksine kilo aldırır! Kişiye özel hazırlanmayan düşük kalorili diyetler, vücudu açlıktan ölme paniğine sürükler ve “kıtlık” moduna geçen metabolizma yavaşlar, yağ yakmak yerine tüketilen her besini yağ şeklinde depolama yoluna gider. Tıpkı, su kesildiğinde bidonlarda depo edilen suyu kullanıp; suyun az da olsa akmasıyla birlikte yeniden depolama işlemine başlamak gibi.

Öğün atlamayın
Öğün atlamak bir sonraki öğünde daha fazla yenilmesinin yanında farkında olunmadan yağ miktarının artmasına, kas ve su kaybının olmasına neden olmaktadır. Aç kalmak, öğün atlamak kan şekerinin düşmesine, dolayısıyla şekerli besinlerin fazla tüketilmesine neden olmaktadır. Başta Kahvaltı olmak üzere asla öğün atlanmamalıdır. Akşam en son saat 20:00’de bir şeyler yenildiğini ve Kahvaltının ihmal edildiğini düşünelim. Öğlen saat 12:00’ye kadar açlık söz konusu. 16 saatlik bir açlık sonucu ister istemez daha çok ve daha hızlı yemek yenilir. Buna karşılık sabah kahvaltı edilse, hatta 10:30 gibi küçük bir ara öğün tüketilse, bu durum kişiyi öğlen yemeğinde frenlerdi. Çok hızlı yemek yenilmezdi. Ama kişi bir lokma ağzında iken diğer bir lokmayı hazırlar. “Ağzımdaki bitse de, ikinci lokmayı da hemen mideye indirsem” der gibi. Besinlerin ağızda iyice çiğnenmesi gereklidir. Tükürükte bulunan bir enzim karbonhidratların sindirimini besin henüz ağızda iken başlatmaktadır. Aynı zamanda iyice çiğnemek mekanik olarak besinlerin sindirilmesini sağlamaktadır. Midede bir köfte düşünün, bir de aynı miktarda kıyma... Tabi ki kıymayı sindirmek ve emilmesini sağlamak çok daha kolaydır. Unutulmamalıdır ki sindirim ağızda başlar. Tat alma duyusu midede değildir, dildedir. Tokluk merkezi 20 dakikada uyarılır. Yavaş yenildiği taktirde, daha az yemiş olunur.

Sıvı tüketiminizi artırın
Günlük su tüketimi de azalırsa vücutta depolanan yağ miktarı artar. Sonuçta böbrekler fonksiyonlarını tam olarak yerine getiremediği için yağları enerjiye çeviren karaciğer böbreklerin işini üstlenir ve yağlar vücutta toplanır. Çay, kahve, kola, çorba, sebze, meyve... tüketilmesi de sıvı ihtiyacını karşılar. Ancak en iyi çözücü su olduğu için, ihtiyacın 3/4’ü sudan gelmelidir. O nedenle günde 10 – 14 bardak su içilmelidir. Çay, kahve ve kola diüretik özellikte olduğu için hemen vücuttan atılırlar. Suyun ayrıcalığı burada saklıdır. Günlük tuz alımını da azaltmakta fayda vardır. Sonuçta yemeklere tuz konulmakta. Ayrıca ekmeklerde de tuz bulunmaktadır. O nedende ekstradan sofraya tuzluk getirilmemelidir. En azından yemeğin tadına bakmadan tuz kullanılmamalıdır.

Şekerden uzak durun
Şeker ve şekerli tüm besinlerden uzak durulmalıdır (Çay şekeri, bal, reçel, pekmez, çikolata, pasta, hazır Meyve suları, meşrubatlar, kolalı içecekler, tatlılar...). Bu besinler kan şekerinde ani bir dalgalanmaya sebep olur, kan şekerini kısa sürede artırır ve düşürürler. Bu nedenle tatlı yedikten sonra kişinin canı tekrar tatlı çeker. Şekerin fazlası da vücutta yağ olarak depolandığı için mümkün olduğunca az tüketilmesi uygun görülmektedir.

Doymuş yağlardan uzak durun
Margarin, tereyağı gibi katı yağlar yerine bitkisel sıvı yağları tercih edin. Süt, yoğurt ve peynirde de doymuş (kötü) yağlar bulunduğu için yarım yağlı veya yağsız (light) olanlarının tüketilmesi önerilmektedir. En azından süt ve yoğurdun kaymağını ayırın. Kırmızı et yerine beyaz ete daha çok ağırlık verin. Ancak beyaz et de olsa aşırıya kaçmayın. Öte yandan etin görünen yağını ve tavuğun derisini mutlaka ayırın. Yine enerji değeri yüksek, besin değeri düşük; kaymak, krema, mayonez, cipsler, soslar, kuruyemişler gibi aşırı yağlı yiyeceklerden de kaçınılmalıdır.

Kızartmalardan uzak durun
Yiyecekleri kızartmak, kavurmak yerine; haşlama, ızgara yapma, buğulama veya fırında pişirme yöntemlerini kullanarak hazırlayın. Çünkü besinler kızartıldığı veya kavrulduğu esnada % 10 – 15 oranında yağ çekerler. Gerçi fazladan alınan kalori spor yapılarak veya bir sonraki öğünü hafif şeylerle geçiştirerek regüle edilebilir. Yalnız burada tek sorun kalori içeriğinin artması değildir. Aynı zamanda besinler bu işlemler sonucunda Kanser yapıcı bazı öğeler içermektedir. İşte vücut bu öğeleri dışarı atamaz ve zamanla birikim söz konusu olur. Genelde mantı, iskender, yayla çorbası gibi yiyeceklerin üzerine ayrı bir kapta kızdırılan yağı ilave edilir. Bu durumda yağlar yine okside olur, yani yanar. Yine kanserojen bazı öğeler içerir. O nedenle yemek yaparken kızartma ve kavurma işlemlerinden kaçınmakta fayda vardır.

Yemeğin suyunu tüketmeyin

Toplumda büyük bir kesimde tabak sıyırmak gibi bir alışkanlık da bulunmaktadır. Bir bezelye veya nohut tanesini düşünecek olursak; besinin üzerinde zar şeklinde çok ince bir tabaka halinde yağ bulunmaktadır. Öte yandan yemeğin bütün yağı dibe çökmekte ve yemeğin suyu ile karışmaktadır. Sonuçta yemeğin suyunu kaşıkla tüketiliyorsa, pilavın üzerine dökülüyorsa veya ekmek banarak tabağı sıyrılıyorsa yemeğin bütün yağını da tüketilmekte. Hatta 2 dilim ekmek yemek varken, bu 3 – 4 dilime çıkıyor.

Daha az yağ tüketin
Yağ alımını azaltmak adına etle pişen yemeklere yağ koymayın. Sonuçta etler yaklaşık %20 oranında yağ içermektedir. Tereyağı, margarin gibi katı yağlar yerine; Zeytinyağı, mısırözü yağı, soya yağı, kanola yağı, fındık yağı veya bitkisel karışım yağları kullanın. Ayrıca kullanılan yağ zeytinyağı bile olsa mucize bir yağ değildir, ekmeği bandırarak tüketmeyin. Sıvı yağları her zaman için kötünün iyisi olarak görün. Sonuçta 1 gram yağ 9 kkal. enerji içermektedir. İlle de katı yağ kullanmak istenirse yumuşak margarinleri tercih edin.

Hamur işlerinden uzak durun
Pasta, kek, kurabiye, börek vb hamur işlerinde de bol miktarda yağ, şeker, un, yumurta... kullanıldığı için mümkün olduğunca bu besinleri yemekten kaçının. Canınız çok isterse ikram edilenin yarısını yiyin. Çünkü hiçbir zaman diğer yarısı annelerin dediği gibi arkamızdan ağlamaz. Sonrasında da spor ile yediklerimizi yakmak veya bir sonraki öğünü hafif şeylerle geçiştirmek şartıyla tabi.

Posalı (lifli) besinleri artırın
Posalı besinler kan şekerini, kan basıncını (tansiyonu) ve kan kolesterolünü istenilen seviyede tutarlar. Midede, hacimlerinin 20 katı kadar şişerler; tokluk, doygunluk sağlarlar ve abur - cubur yenilmesine mani olurlar. Ayrıca dışkılama sayısını ve miktarını artırırlar. kabızlık şikayeti varsa ortadan kalkar, böylelikle kilo vermeye yardımcı olur. Kalın Bağırsak Kanserinden koruyucu etkiler de içerirler. Bu yüzden sıklıkla kurubaklagil yemeği yenilmelidir. Ayrıca buğday ekmeği yerine kepek, çavdar, yulaf ekmeğini; pirinç yerine bulguru tercih etmekte fayda vardır. Hatta kepekli un, pirinç, makarna ve erişteyi de denenebilir. Sebze - meyve tüketimi de artırılmalıdır. Ancak posa kabuk ve kabuğa yakın yerlerde bulunduğu için, soyulmadan yenilebilenleri (gaz, şişkinlik yaratmıyorsa) kabuklarıyla birlikte, en azından çok ince soyarak tüketin. Mevsiminde en çok bulunanı seçmek fiyat, hormon ve besin kaybını önlemek açısından her zaman için daha avantajlıdır.

Uzman Diyetisyen M. Turgay Köse

dolaplarınız düzenli olsun







gelinlik modelleri,türbanlı gelinlik modelleri





gelinlikler,son moda gelinlik modelleri


15 dakikada biçimli bacaklar

Sezon modası şortlara bayılıyor, ancak bacaklarına güvenemediğin için giymeye cesaret edemiyorsan, bu egzersizler tam sana göre...

15 dakikada biçimli bacaklar

Sezonun en "top" parçası şortlara bayılıyor, ancak bacaklarına güvenemediğin için giymeye cesaret edemiyorsan, bu egzersizler tam sana göre! Günde sadece 15 dakikanı harcayarak kıskanılası bacaklara sahip olabilirsin!

Başlamadan önce:
- Hareketlerini kısıtlamayacak, ne dar ne de fazla bol olmayan bir fitness kıyafeti giy.

- Saçların uzunsa mutlaka topla.

- Yanında su bulundur.

- Egzersizleri rahat yapman için, zeminin düzgün olmasına dikkat et, gerekirse bir yoga matı edin.

1- Yere dümdüz uzan. Fotoğraftaki gibi, bacaklarının her birini hiç kırmadan 90 derece olacak şekilde kaldırıp indir.

Hareketi en az 25er kez tekrarla. Bu egzersiz, özellikle bacaklarının ön kısmındaki yağların yakılmasına yardımcı olacaktır.

2- Biraz zor olmakla birlikte son derece etkili bir egzersizdir. Ancak hareketi doğru yapabilmen çok önemli.

Bunun için, yere uzan ve bacaklarının ikisini birden tıpkı yüzer gibi yukarı aşağı hareket ettir. Bacaklarını kesinlikle kırmamaya özen göster. Hareketi en az 15 kez tekrarla.

3- Bacaklarının iç kısmındaki yağlanmadan şikayet ediyorsan bu egzersiz tam sana göre! Bunun için yere dümdüz uzan ve iki bacağını havaya kaldırarak içe ve dışa doğru hareket ettir. Hareketi 20 kez tekrarlamaya çalış.

4- Bu hareket için yere otur ve ellerinle bacaklarının alt kısmını kavra. Gövdeni tıpkı mekik çeker gibi ileri geri hareket ettir.

Özellikle kalça ve arka bacak için son derece etkili olan bu egzersizi, en az 30 kez yapman gerekir.

saç dökülmesinde vitaminlerin eksikliği

Kadın, erkek herkesin ortak problemlerinden biri yaş ilerledikçe saçların dökülmesi. Bunun en önemli nedenleri depresyon, hormonal dengesizlik, kullanılan ilaçlar, beslenme bozukluğu ve kalıtımsal faktörler. Doğru bakım ve ilaçlarla özellikle de doğanın sunduğu mineral ve vitamin desteği ile saç kaybını en aza indirmek mümkün.

Vitamin eksikliği saçları döker
Yaş ilerledikçe saçların dökülme oranı da artar. Kadın erkek herkesin en büyük problemlerinden biri olan saç dökülmesini doğru bakım ve ilaçlarla önleyebilirsinizNormal olarak günde 50 ile 100 tel saç dökülür. Saç foliküllerinden değişik zamanlarda çıkan yeni saçlar, dökülen saçların yerini alır ve saç sıklığı sabit kalır. Böylece saç kaybı fark edilmez. Ancak kadınlarda menopozla birlikte, erkeklerde ise daha erken yaşlarda saç dökülmesi başlayabilir.


Yaşamın orta yıllarında saç değişikliklerinde birçok faktör rol oynar:
* En önemlisi kalıtımla edinilen genler ve kıl köklerinde seyreden genetik programın rolüdür.
* Kıl köklerinin yenilenmesi ve yeni kıl oluşumu için gerekli olan vitamin ve eser minerallerin eksikliği etkenler arasındadır.
* Baş derisinin mantar enfeksiyonları saç dökülmesine neden olabilir.
* Ateroskleroz gibi damar hastalıklarına yol açan sağlık sorunlarında saç dökülmesi sıklıkla görülür.
* Saç dökülmesi ağır bir hastalıktan ya da psişik travmadan aylarca sonra ortaya çıkabilir. Çünkü saç gelişme bozukluğunun, dökülme şeklinde kendisini göstermesi zaman alır. Hastalık iyileşince saç dökülmesi kendiliğinden geçer.
* Çoğu kez hormonal dengesizlik saç dökülmesinde önemli rol oynar. Kadınlarda baş derisinde östrojen azalması sonucu kıl köklerinde androjen (erkeklik hormonu) baskınlığı olur ve saç dökülmesi hızlanır. Erkeklerde ise saçlı deride reduktaz enziminde aşırılık varsa testosterondan normalin üstünde dihidro testosterona değişim olur ve bu da saç dökülmesine yol açar. Kadın ve erkekte saç kaybının en sık nedeni kıl köklerinin (saç folikülleri) erkek cinsiyet hormonu testosteron türevi dihidro testosterona kalıtımsal olarak aşırı duyarlılığıdır.


Teşhis

Öncelikle saç dökülmesinin sınıflandırılması gerekir.
* Kalıtımla mı ilgilidir?
* Bir saçlı deri hastalığına mı bağlıdır?
* Beslenme bozukluğu, vitamin ve mineral eksikliği mi etkendir?
* Hormonal dengesizlik sonucu mudur?
* Kullanılan ilaçlara mı (kolesterol düşürücü ilaçlar, depresyon ilaçları, tansiyon düşürücü ilaçlar, mide ülseri ilaçları vb.) bağlıdır? Nedeni klinik muayene ve kan testleriyle saptanmalıdır. Saçın incelmesi sonucunda hacmindeki azalma, hormona bağlı genetik saç dökülmesidir ve daha ciddidir. Hızlı dökülmeler sonradan yerine gelebilir.


Tedavi
Kadınlarda yaygın saç dökülmesi çene, üst dudak, memeler ve üst bacakta artmış kıllanma ile birlikte ise genellikle androjen hormonlarında östrojene oranla bir artış vardır. Bu artış kan testi ile saptanır. Ancak hormonal dengesizlik her zaman belirlenebilir boyutlarda olmayabilir ve test ile fark edilmez. Bu durumda androjen oluşumu, orijinine (yumurtalık ve böbrek üstü bezi hastalıkları) yönelik tedavi ile frenlenir. Ya da hücrelerdeki androjen reseptörleri (algılayıcılar) sentetik bir steroid olan siproteron asetat (androcur, diane) ile bloke edilerek androjenlerin etkisi önlenir. Siproteron asetatın losyon biçiminde doğrudan saç derisine uygulanması mümkündür (CPA Lotion). Bozulmuş olan androjen-östrojen dengesi de östrojen replasmanı (yerine koyma) ile düzene sokulabilir. İleri derecede tiroid hormonu azlığında saç dökülmesi östrojen yetersizliğine benzer. Ama çoğu zaman kaşların dış kısmında, koltuk altında ve pubisteki (kasıktaki) kılların dökülmesiyle birliktedir.


Tedavi tiroid hormonu verilerek yapılır. Östrojen içeren saç losyonu (El-cranell) yalnız başına ya da progesteron losyonuyla birlikte ve minoxidil etkin maddeli regaine, diğer alternatiflerdir. İltihabi durumlarda kortizon ve östrojen kombinasyonu losyonun (alpicort-f) sınırlı bir süre kullanılması yararlı olur.

Erkeklerde yaygın saç dökülmesinde düzenli östrojenli saç losyonu kullanılması yararlı olur. Minoksidil de olguların bir kısmında başarılıdır. Ancak mucize beklenmemelidir. Erkeklerde giderek artan saç dökülmesi ve başın çıplaklaşmaya başladığı olgularda finasterid (propecia) denenmelidir. Prostat büyümelerinde kullanılan bu ilaç saçlı deride 5-alfa reduktaz enzimini kısıtlayarak, testosterondan saç dökülmesini koruyan dihidro testosteronun oluşumunu azaltır.


Ancak başarının devamı için ilacın yaşam boyu her gün kullanılması gerekir. Doğanın bize sunduğu kabak çekirdeği, dikenli palmiye meyveleri özü (saw palmetto) gibi bazı maddeler 5-alfa reduktaz enzimini durdurarak ya da DHT (Dihidro Testosteron)un saç folikülleri tarafından alımını azaltarak saç kaybını yavaşlatır ve saçın tekrar çıkmasını sağlar. Günde 100 ile 200 miligram saw palmetto alınır. Saw palmetto ile birlikte günde 1 ile 2 kez birer kapsül pygeum ve nettle (ısırgan otu) almak etkin bir kombinasyondur.

Çinko mineralinin 5-alfa reduktazı durdurucu ve DHT'un saç folikülü hücrelerine bağlanmalarını önleyici etkisi vardır. Zinc picolinat günde 15 ile 30 miligram kullanılır. Genetik saç dökülmesinde çok sayıda bitkisel maddeyi (ginseng ve diğerleri) içeren TONİKUM 101 yararlıdır. Keten tohumu yağı (flax seed oil) kapsüllerinden günde 2 kez 1 kapsül alınması da yararlı bir önlemdir.


Kaynak:Sabah

saç dökülmesi,saç dökülmesinin nedenleri

Saç ekimi nedir?Vücuttaki kılın bulunduğu yerden doku dışına alınıp başka bir vücut alanına yerleştirilmesi işlemidir.Saç ekimi bir tür organ naklidir.Kişinin kendi dokusu nakledilir( ototransplantasyon ).Son zamanlarda kaş,kirpik,sakal, bıyık ve kol kılı ( jilet izlerini yok etme amaçlı) gibi ekimlerde yapıldığından “saç ekimi” tanımlaması yetersiz kalmaktadır. Doğru tanımlama “KIL KÖKÜ NAKLİ” şeklinde olmalıdır.
Saçsızlık yada herhangi bir yerde kılsızlık hayati önem arz etmediğinden sadece kişinin kendinden nakil yapılmaktadır.Bir başka şahıstan kıl kökünün nakli yapılabilir ancak nakil sonrası kullanılması gereken ilaçların ağır yan etkileri sebebiyle sadece ototransplantasyon şeklinde olmaktadır.Saç ektirmeyi düşünen biri olarak onlarca siteyi dolaşıp kafanızı karma karışık edip buraya kadar geldiniz. Bende kendimce burada saç ekimini belki de biraz farklı bir açıyla izah etmeye çalışacağım.Saç ekimi doğru adıyla kıl kökü nakli:Türkiye’de 2 çeşit saç ekimi yapılmaktadır en yaygın olan yöntem küçük farklarla ondan fazla ismi olan şerit yöntemi ve birkaç klinikte yapılabilen FUE(özgün olarak kıl kökünün alınması) tekniği.
ŞERİT YÖNTEMİ(FOLLİKÜLER ÜNİTE TRANSFERİ,FOLLİKÜLER ÜNİTE İNJEKSİYONU,MİCROGRAFT, MİNİGRAFT,MİNİMİCROGRAFT,STRİP.GERÇEK MİKROGRAFT):
İki kulak arasından 1-2 cm x15-20 cm lik şerit şeklinde cilt parçası çıkarılır.Çıkarılan bu parça 1-7(1-2 kök dense de) kıl kökü içeren küçük parçalara ayrılır. Hazırlanan bu parçalar(graft)1-3 mm lik jilet veya benzeri bir alet yardımıyla kelleşmiş alanda açılan deliklere yerleştirilir. Şerit yöntemi FUE yönteminin yaygınlaşmasıyla daha önce terk edilen yöntemler gibi terk edilmeye mahkumdur ama FUE yönteminin yaygınlaşamaması bu süreyi geciktirmektedir ama bir gün mutlaka herkes FUE yöntemiyle ekim yapacak.Çünkü şu an şeritle oluşturulan komik saç ekim görüntülerini birilerinin geri dönüp düzeltmesi gerekecek.FUE(FOLLİKULER UNİTE EXTRAKSİYONU):
0.6-07 mm lik (bu rakamların çok önemi var şöyle ki;vücudun herhangi bir yerindeki yaralanma 1 mm nin altındaysa iz bırakmaz) ince boru şeklinde aletlerle 1 veya 2 li kıl kökleri alınır yine aynı kalınlıkta sivri aletlerle cilt kesilmeden 1 veya 2 li ekilir.Kıl kökleri tek tek alındığı için istenilen yerden alınabilir genellikle ense kullanılsa da vücudun kıl olan her yerinden alınabilir.Alınacak kıl kökü sayısı kişinin vücudundaki kıl sayısı ile sınırlıdır yani diğer bir deyimle yüzlerle sınırla kök alınıp dar bir alana ekim yapılacağı gibi on binlerce kıl kökü alınıp çok geniş açıklıklara istenilen sıklıkta ekim yapılabilir.
Saç ekimi gerekli miSaç ekimi ihtiyacı olan için traş olmak kadar yada bayanların yaptığı cilt bakımı hatta günlük makyajı kadar gereklidir.Yapılan istatistik çalışmalarında saç ekimi yaptıran kişilerin kendilerine güven skorlarının yükseldiği ve bunun sonucu olarak iş bulma,işte yükselme,partner bulma ihtimallerinin arttığı, depresyon eğilimlerinin azaldığı ve hayattan daha çok zevk aldıkları tespit edilmiştir.
Anketlerde değişik tanımlamalar yapılmıştır...
“Aynalarla daha barışık yaşıyorum”
“Saçımı taramaktan eskisinden daha çok zevk alıyorum”
“Evlenemeyeceğim korkusu yaşıyordum artık evliyim”
“Yazın güneşte ne yapacağımı şaşırıyordum şapka taksam kompleks diyecekler takmasam yanıyor”
“Kışın tepemin donmasından sinir oluyordum takım elbisenin üstüne de bere takılmıyor ki”
“Eşim “önemi yok ben seni böyle seviyorum” derdi şimdi daha çok sevdiğini söylüyor.
“Kızımla alay ediyorlarmış babası kel diye gelsin de görsünler”
“Palyaçonun kafamı sıvazlayarak “kelltoşş” demesi karar vermemi sağladı sağolsun”
“Sanki konacak bir yer yokmuş gibi sinek gelip tam tepeme konardı yada bana öyle gelirdi”
“Denize şapkayla girmemi hep yadırgarlardı”
“yağmurda dolaşmak zevk değil eziyet olurdu”
“Kaşımak bile dert oluyordu sanki yaralanacakmış gibi gelirdi”
“Kaşlarım dökülse bu kadar sinir olmazdım”
“Yanlardan getirerek kapattığım kısım açılacak diye korkardım”
“Kel lakabımın geçerliliği kalmadı”
“Yağmur yağdığını ilk fark eden ben olmuyorum artık”
SAÇ EKİMİNİN GELİŞİMİ:Saç ekim süreci tüm diğer cerrahi tedaviler gibi deneme yanılmalarla önemli aşamalar kaydetmiş ve FUE ile son noktayı koymuştur.Günümüzün son noktası FUE olsa da yarın ne olacağı açık değildir.Halihazırda üzerinde çalışılan doku kültürü(tek saç hücresinden çoğaltma) ufuktaki gelişme olarak dursa da hızlı ilerleyememektedir.Ve önümüzdeki on yılda saç ekimi konusunda önemli bir gelişme beklenmemektedir. Olabilecek gelişme şerit şeklinde ekim yapanların insanları photoshop programlarıyla oynanmış resimlerle aldatmak yerine doğru yöntem olan FUE yi öğrenmeleridir.
BLOK NAKİL: 15-30 saç kökü içeren saç cildi şeklinde yapılan saç naklidir.Orta kısımdaki saç köklerinin beslenemeyerek ölmesi ve oldukça çirkin görünmesi sebebiyle kısa sürede terkedilmiştir.Ama saçın nakledilebileceği gibi önemli bir çığır açarak ve milyonlarca insana yeni bir imaj sağlamıştır.BLOK ŞEKLİNDE ŞERİT NAKLİ:Enseden alınarak 2-3 mm eninde 8-15 cm boyunda ince şeritler halinde hazırlanmış saçlı deri alından tepeye doğru açılan küçük oluklara yerleştirilmiştir.Saç kökü ölümü azaltılmıştır ama her ne kadar briyantinle şekil verilmiş imajı yaratılsa da yeni sürülmüş tarla görünümü insanların benimsemesini engellemiş ve yaygın olarak uygulanamadan bırakılmıştır.EXPANSİYON TEKNİĞİ:Saçlı alanın altına balon yerleştirilir balon her gün 1 ml şişirilir böylece saç olan deri genişlemiş olur.Daha sonra genişleyen bu saçlı alan kelleşmiş alanın çıkarıldığı yere çekilerek dikilir. Daha çok yanıklarda kullanılan bu yöntem artık yerini FUE tekniğiyle saç ekimine bırakmıştır..
ŞERİT YÖNTEMİ:FUT,STRİP,FİT gibi değiştirilip tüketicinin kafasını karıştırarak ikna etmek için türetilmiş isimler verilse de sonuçta çok küçük farklar dışında aynı tekniği tarif etmektedir.İki kulak arasından alınan 1-2 cm eninde 12-20 cm uzunluğunda saçlı deri parçasının 1-2 ile 5-7 saç kökü içeren guruplara ayrılıp dökülen alanda açılan 1-3 mm lik kesiklere ekilmesi işlemidir.Bu yöntem FUE yönteminin yaygınlaşamaması ve şerit yönteminde follikül ayırma ve ekim işinin daha çok yardımcı sağlık personeline yaptırıldığı için ne yazık ki hala en yaygın kullanılan yöntemdir.Öyle ki birçok yerde bir kişinin çalıştığı doktor muayenehanesinde şehir şehir gezerek fason ekim yapan ekiplerin çağrılarak toplu sünnet gibi arka arkaya yapılacak kadar ciddiyetten uzak bir girişim haline gelmiştir

KISIRLIK,INFERTILITE

KISIRLIK (INFERTILITE) NEDİR?İnfertilite, yani istenildiği halde çocuk sahibi olamama pekçok toplumda önemli bir sorun olarak karşımıza çıkmaktadır. Tanım olarak, en az 1 yıl herhangi bir korunma yöntemi uygulanmaksızın haftada 2-3 kere girilen cinsel ilişkiye rağmen gebelik elde edilmemesi infertilite yani kısırlık olarak adlandırılmaktadır. İnfertilite görülme sıklığı toplumlar arasında büyük farklılıklar göstermez. Tüm dünyada çiftlerin yaklaşık yüzde onbeşi infertilite nedeni yardımla üreme tekniklerine başvurmak zorunda kalmaktadır. Bu çiftlerin büyük bir kısmında gebe kalamamanın nedenini açıklayacak sebepler bulunabilirken, yaklaşık yüzde 10-12sinde herhangi bir patoloji tespit edilemez. Bu çiftler açıklanamayan infertilite olarak adlandırılırlar.İnfertilitenin nedenlerini anlayabilmek ve tedavisini planlayabilmek için önce kadında ve erkekde üreme döngüsünün nasıl işlediğini ve gebeliğin oluş mekanizmasını anlamak gerekir."Ne zaman çocuk sahibi olmayı planlıyorsunuz ?" sorusu pek çok yeni evli çiftin en çok karşılaştığı sorudur. Aslında bu soru yeni evlenen çiftlerin kendi kendilerine de ilk sordukları soruların başında gelir. Özellikle kadının çalışmadığı, geleneksel aile yapısındaki çiftlerde balayında gebe kalma hayali kuran çok genç çift vardır. Çocuğun ailenin geçimi ve işleri için önemli olduğu, kırsal alanda ise sadece çocuk sahibi olmak için evlenen kadın ve erkekler azımsanamayacak kadar çoktur. Bizim toplumumuz gibi çocuk sahibi olmanın ayrıcalık ve prestij olarak görüldüğü toplumlarda ise infertilite neredeyse hayati öneme sahiptir. Bir başka grup ise, çalışma hayatının zorlukları içinde evlenmeye zaman bulamamış ancak yaşı ilerlediği için bir an önce evlenip çocuk sahibi olmayı düşünen bireylerden oluşur. Tüm bu bireylerin ortak yanılgısı istedikleri anda, hatta belki balayında gebe kalabileceklerini düşünmeleridir. Pekçok sinema filminde ve romanda kahraman tek bir ilişki ile ya da bebek istediği zamanda gebe kalabilirken gerçek hayatta durum bu değildir. Hiçbir sağlık problemi olmayan tamamen normal bir çifti ele aldığımızda, kadının tek bir adet döneminde, her gün ilişkide bulunsalar bile, gebe kalma olasılığı sadece %25dir. Çiftin fertilite potansiyelini gösteren bu durum "fekundite" olarak adlandırılır. İnsan, organizma olarak üreme potansiyeli çok yüksek bir canlı değildir. Bunun pekçok nedeni vardır. Bazı yumurtalar döllenmez, bazıları da döllense bile embryo döneminde gelişme gösteremez. Gebelik bir anlamda şans işidir. Bunu kabaaca Rus ruletine benzetmek mümkündür. Hangi çiftin gebe kalabileceğini, yada hangisinin gebe kalamayacağını önceden tahmin etmek imkansızdır! Tek bir ilişkide %25 olan gebelik elde etme şansı bir yılın sonunda %85e çıkar. Yani bir yıl sonunda her 100 çifttten 85inde gebelik elde edilecektir. Geri kalan 15 çift ise infertilite ile karşı karşıya demektir. Bazı yazarlara göre ise birinci yılın sonunda gebelik olmaz ise, çifte infertil demek doğru değildir. Bunun için 2 yıl beklemek gerekmektedir. Gerçekten de ilk yılın sonunda %85 olan gebelik oranı ikinci yılın sonunda %92 civarında saptanır. Tek bir adet siklusunda gebe kalma şansı pek çok faktörün etkisi altındadır. Bu faktörleri inceleyecek olursak Kadının yaşı: Biyolojik saat ilerledikçe kadının gebe kalma şansı giderek azalır. Bunun en önemli nedeni yaş ile birlikte yumurtalıklardaki yumurta sayısı ve kalitesinin azalmasıdır. 20 yaşında bir kadın ile 21 yaşındakinin gebe kalma olasılıkları arasındaki fark çok büyük değilken 30lu yaşlarda bu fark daha fazla anlam kazanır. Cinsel ilişki sıklığı: Cinsel ilişki sıklığı açısından normal ya da anormal diye bir sınıflama yapmak doğru değildir. Önemli olan ilişki sayısının az ya da çokluğu değil yeterliliğidir. Bunun için optimum sayı haftada 3 ilişkidir. Zamanlama : Cinsel ilişki sıklığının yanısıra ilişkinin zamanlaması da önemlidir. Yumurtlamanın olduğu günlerde girilecek olan ilişki, gebelik olasılığını arttıracaktır. Süre: Çiftin ne kadar zamandır çocuk istediği önemli bir noktadır. Gebe kalmaya uğraşan çiftlerde aradan geçen süre uzadıkça, tıbbi yardım almadan başarılı bir gebelik elde etme olasılığı da o ölçüde azalmaktadır. Patoloji: İnfertiliteye neden olabilecek bir patolojinin varlığı da gebelik şansını azaltır. Bunlara en güzel örnek geçirilmiş ameliyatlar ya da endometriozisdir. Eğer bir çiftte fertilite problemi varsa bu gebeliği nasıl etkiler? Gebe kalma pek çok faktörün etkisi altındadır. Örneğin sperm sayısı olması gerekenin yarısı kadar olan bir erkek ve normal bir kadından oluşan çiftte gebelik şansı yarı yarıya azalır. Gebeliği etkileyen her faktör için durum böyle değildir. Örneğin kadında her iki tüpün de tıkalı olduğu durumlarda gebelik şansı neredeyse yok gibidir. Benzer şekilde testislerinde sperm üretimi olmayan ya da spermleri testisden dış dünyaya taşıyan kanalların fonksiyon görmediği erkeklerin de doğal yollardan çocuk sahibi olmaları büyük sürpriz olur. Bu açıdan bakıldığında çocuk isteği ile hekime müracaat eden çiftlerde hem erkek hem de kadın detaylı olarak incelenmelidir. Çiftin her ikisinde de problem olduğunda gebelik şansı bunların toplamı ölçüsünde değil çarpımı ölçüsünde azalır. Eğer insan ömrü 300-400 yıla çıkarılabilse ve bu süre zarfında kadından yumurta, erkekden de sperm üretimi sağlanabilse, açıklanamayan infertilite vakalarının tamamına yakını gebe kalabilirdi. Bu durum infertilitede zamanın önemini açıkça ortaya koyan bir olgudur. Gebelik olasılığı arttırılmalıdır ve bu da ancak tıbbi tedavi ile mümkün olmaktadır.Ne zaman endişelenmeli, ne zaman hekime gitmeli ?Eğer bir yıldan uzun bir süredir ovülasyona denk gelen günlerde 2-3 günde bir düzenli olarak cinsel ilişkide bulunuyorsanız ve herhangi bir korunma yöntemi uygulamadığınız halde gebe kalamadıysanız infertil sınıfına giriyorsunuz demektir. Bu asla normal yollardan gebe kalamazsınız demek değildir ancak istatistiksel anlamdan bakıldığında şans azalmış olmaktadır. Artık tıbbi yardıma ihtiyacınız vardır. Bu yardım için belirli ve kesin bir zaman yoktur. Bebek sahibi olmamanız sizi endişelendirmeye başladığında bir jinekoloğa gitmelisiniz. Pek çok çift infertiliteyi çekinecek hatta utanacak bir durum olarak görür ve kendilerini yanlız hissederler. Oysa durum bu derece kötü değildir. Tüm dünyada pek çok çift aynı problemi yaşamaktadır ve bunları önemli bir kısmı çok basit tedavilerle gebe kalabilmektedir. Burada çiftleri kısıtlayan infertilitenin herzaman önemli bir problem olmasına rağmen acil olmamasında yatmaktadır. Genelde kişiler doktora gitmeyi herhangi bir bahanenin arkasına saklayarak ertelemekte ve sürekli gelecek ay demektedirler. Oysa hayatta zaman dışında herşeyin telafisi mümkündür.Bazı durumlarda ise hekime müracaat etmeden önce 1 yıl beklemek gereksizdir. Çok sık ya da seyrek adet görmek Geçirilmiş pelvik enfeksiyon öyküsü 2'den fazla sayıda düşük Kadın yaşının ileri olması Erkekte testislerin küçük olması Prostat enfeksiyonu öyküsü. varsa vakit kaybetmeden profesyonel bir yardim ya da öneri almak için girişimde bulunmak akıllıca olacaktır.Hekime başvurmadan önce bazı basit önlemler ile üreme potansiyelinizi arttırabileceğinizi aklınızdan çıkartmayın. Bu önlemlerin en başında gelenlerden birisi vücut ağırlığı, diet ve egzersiz arasındaki dengenin sağlanmasıdır. Uygun diet ve egzersiz optimal üreme fonksiyonu için son derece önemlidir. Düşük kilolu ya da aşırı şişman kadınlar gebe kalmada güçlükler yaşayabilirler. Kadınlık hormonu olan östrojenin büyük kısmı yumurtalıklarda üretilir. Ancak yağ dokusu da küçümsenemeyecek bir östroje n kayn ağıdır. Döllenme olayı hassas hormonal dengelerin rol aldığı karmaşık bir olaydır. Bu olayın başarı ile sonuçlanabilmesi için stabil bir hormonal durum gereklidir. Bu nedenle az ya da fazla kiloların infertiliteye neden olabilmesi şaşırtıcı bir durum değildir. Normalin %10-15 altında ya da üstünde olan vücut ağırlığı üreme sistemini kökten etkileyebilir. Bunun en güzel örneği beslenme bozukluğu olan aşırı zayıf kişilerde adet kanamalarının düzensiz oluşudur. Bu düzensiz kanamalar genelde anovülasyon yani yumurtlamanın olmaması ile birarada seyreder. Maraton koşucuları, yüzücüler gibi ağır sporlar ile uğraşan kadınların pekçoğunda adet düzenzilikleri ve dolayısı ile infertilite sorunu mevcuttur.Fertilite üzerinde etkili bir başka faktör de sigara ve alkoldür. Sigara erkeklerde sperm sayısını azaltırken kadınlarda da yumurta kalitesini bozar. Benzer şekilde alkolde sperm sayısı üzerinde olumsuz rol oynadığı tespit edilen bir maddedir. Değişik hastalıklar için kullanılan ilaçlar da fertiliteyi etkiler. Özellikle ülser ve tansiyon ilaçlarının sperm sayıları üzerine etkili olduğu bilinmektedir. Kafein alımının azaltılması ise konsepsiyon şansını arttırır.Cinsel ilişki sıklığı üreme yeteneğini direk etkileyen en önemli faktörlerden birisidir. İlişki ne kadar sık olursa gebelik şansı o derece yüksek olur. Burada kastedilen hergün girilen ilişki değildir. Bu sperm sayı ve kalitesini azaltır. İdeal olan ovülasyona yakın günlerde gün aşırı ilişkiye girmektir. Günümüzde hem erkeğin hem de kadının çalışma hayatı içinde olması, mesleki stresler ve kaygılar nedeni ile cinsel güdülerde ve istekte azalma çoğu çiftin ortak yakınmasıdır. Bu nedenlerle ilişki daha ziyade hafta sonları olmaktadır. Doğal olarak bu çiftlerin gebelik elde etmesi gecikecek ve büyük olasılıkla çift infertilite nedeni ile hekime başvurmak zorunda kalacaktır.İlişkinin sıklığı yanısıra zamanlaması da son derece önemlidir. İnsan dışında hemen hemen bütün canlılar yumurtlama dönemini bilirler. Östrus ya da kızgınlık dönemi olarak adlandırılan bu devrede cinsel istekleri artar ve çiftleşirler. Hatta kedilerin bu özelliği pekçok espiriye de konu olmaktadır. Oysa insanlarda durum farklıdır. Kadında belirgin bir kızgınlık dönemi yoktur ve pekçok kadın yumurtlama dönemini fark edemez. Çeşitli yöntemler ile kadının adet düzeni saptanır ve ovülasyon dönemi tespit edilebilir. Fertil dönem denilen gebe kalma olasılığının yüksek olduğu dönemde bu nedenle gün aşırı ilişki önerilir.Cinsel ilişki ve fertilite arasındaki bağ ile ilgili son nokta uygun şekilde ilişkide bulunmaktır. Doğada çok değişik hayvan türleri vardır ve bunların herbiri soyunu devam ettirmek için farklı mekanizmalar geliştirmiştir. Örneğin domuzlar sperm açısından çok cimridirer. Erkeğin penisi spiral şeklindedir ve dişinin vajinasına adeta vidalanır. Bu sayede tek bir sperm bile boşa gitmez. İnsanlarda bu tarz mekanizmalar mevcut değildir. Gerçekte bu tür tekniklere gerek de yoktur. İlişki sonrası semenin vajina dışına kaçması son derece normaldir. Pekçok kadın bunu gebelik şansı açısından olumsuz bir faktör olarak yorumlamakla birlikte gerçe bu değildir. Semenin dışarı gelmesi ilişkinin uygun şekilde yapıldığının göstergesidir. Çocuk isteyen çiftlerde genelde önerilen erkeğin üstte olduğu pozisyonlardır. İlişki sonrası kadının en az 5 dakika sırt üstü yatması ve vajinal duştan kaçınması da diğer öneriler arasındadır. İlişki esnasında kayganlığı sağlamak amacı ile kullanılan yapay maddeler spermler üzerinde ölümcül etki yaratabileceğinden önerilmemektedir. Çok gerek duyuluyor ise petrol bazlı olanlar yerine sıvı parafin tercih edilmelidir. İnfertiltenin geçmişe göre daha sık görülmesinin nedenlerinden biriside kadınların çalışma hayatı içinde daha fazla yer almalarıdır. Çoğu kadın çocuk sahibi olmak için işinde yükselmeyi beklemekde bu nedenle de yaşı ilerlemektedir. Yine pekçok işveren -ki buna çok büyük holdingler de dahildir- işe alacakları bayan personele belirli bir süre gebe kalmama kısıtlaması getirmektedir. Zaman geçtikçe kadının üreme potansi yeli azalm akta ve dolayısı ile infertilite daha sık karşımıza çıkmaktadır. Aslına bakılırsa bebek sahibi olmak için en uygun zaman diye birşey sözkonusu değildir. Kadının üreme potansiyeli 20-30 yaş arasında zirvededir. 30 yaştan sonra azalan bu potansiyel 35 yaşından sonra keskin ve hızlı bir düşüş gösterir. Bebek sahibi olmak için en uygun zaman oldukça kişisel bir karardır. Ancak çeşitli nedenler ile çocuk sahibi olmayı geciktiren ya da geciktirmeyi düşünen şiftlerin karşısında başka bir problem daha vardır: Sosyal baskılar. Hemen her toplumda özellikle aile büyükleri biran önce torun sahibi olmak için baskı kurma eğilimindedirler. Medyada yer alan ve çiftlerin biran önce bebek sahibi olmasını öneren yazılar da benzer şekilde baskı unsurudur. Tüm bu faktörlerin etkisi ile yeni evli ya da uzun süre etkili yöntemlerle korunmuş çiftler daha infertilite sınıfına girmedikleri halde sırf kadın 30 yaşına geldi diye doktor doktor dolaşabilmektedirler.Üreme potansiyeli azalıyor mu?Bu soru hem konu ile ilgilenen hekimlerin hem de olayla direk ilgili olan çiftlerin cevabını aradığı sorulardan biridir. Cevap kesin değildir ancak muhtelemelen önerme doğrudur. Kadının evlenme yaşının artması, cinsel özgürlük ile birlikte cinsel yolla bulaşan hastalık oaranlarındaki yükselme, nedeni bilinmemekle birlikte erkekde sperm sayısındaki global azalma bu durumun nedeni olabilir. Sperm sayılarındaki azalma ilginç bir global gözlemdir. Gerçekten de son 15-20 yılda tüm dünyada yaygın olarak sperm sayılarında bir azalma eğilimi dikkati çeklmektedir. Bu durumun çevresel kirlenmeden mi yoksa modern yaşamın yüklediği stresden mi kaynaklandığı belli değildir. Sevindirici olan ise üreme potansiyeli üzerindeki bunca olumsuzluğa karşın, yardımla üreme tekniklerindeki gelişmeler ve buna bağlı olarak artan başarı oranlarıdır. Yine modern insanın infertiliteyi tabu olmaktan çıkarması ve tedavi alternatiflerini bilinçli bir şekilde değerlendirmesi de kayda değer bir ilerlemedir. http://www.tupbebek.com/